Üvey Abilerimle Sikişerek Seksle Tanıştım! (Müge 18 Y., İstanbul)
Annem ve babam
boşandıklarında, ben daha 2
yaşındaymışım. Ben annemin yanında kaldım.
Babam inşaat mühendisidir ve daha boşanmalarının üstünden 1
ay geçmeden yurtdışına çalışmaya gitmiş. Ogün
bugündür de sürekli yurtdışında çalışır. Nadiren
Türkiye'ye geldiğinde kısa sürelerle görüşürdük. Hayatımda
o kadar az yer alıyordu ki, özleyecek kadar bile tanımıyordum
onu. Yine de her ay düzenli olarak arkadaşlarımın
aldığının 3-4 katı kadar para göndermeyi ve özel
günlerde hediye için ekstra para göndermeyi asla ihmal etmiyordu.
Sanırım onun sevgisini gösterme şekli de bu
şekildeydi.
Annemle
aramız hep çok iyi olmuştur. Annemin bana olan sevgisi ve
yaklaşımı sayesinde, boşanmış ailelerin
çocuklarının yaşadığı sorunları hiçbir zaman
yaşamadım. Annem, çok başarılı ve aranan bir plastik
cerrahtır. Anneme öyle hayrandım ki, okul hayatım başlar
başlamaz, onun gibi bir doktor olabilmek için kendimi derslere
gömmüştüm resmen. Zaten hiçbir zaman çok güzel bir çocuk
olmamıştım. Daha 8 yaşındayken dişlerime o
iğrenç teller takılmıştı. Saçlarım ise
arkadaşlarımınki gibi düz yada sadece hafif dalgalı
değil, tam anlamıyla kıvır kıvırdı. Saç
rengim siyaha yakın olsada, tenim peynir gibiydi ve en ufak bir şeyde
o kadar kızarıyordum ki, kimseden bir şey saklamama imkan yoktu.
Tek güzel denebilecek yanım, babamdan aldığım koyu mavi
gözlerimdi. Ne yazık ki kitaplara olan aşırı düşkünlüğüm
sayesinde, daha 13 yaşımda şişedibi gibi gözlükler takmaya
başlamıştım bile. Görünüşümdeki bu içler
acısı durum ve annem gibi başarılı bir bilim
kadını olma isteğim ile daha o yaşımda,
yaşıtım kızlarla aramda uçurum kadar farklar oluşmaya
başlamıştı. Onlar ilk sevgililerini edinmiş,
yavaş yavaş cinselliklerini keşfetmeye
başlamışken, ben deli gibi lise giriş sınavlarına
çalışıyordum. Sonuç olarak, çok iyi bir fen lisesini
birincilikle kazanmıştım.
Bu arada annem
çalıştığı hastaneye yeni tayin olan başhekimle
birlikte olmaya başlamış ve o yaz evlenme kararı
almışlardı. Kerim amca 45 yaşında, yani annemden 4
yaş büyüktü. O da daha önce bir kez evlenmiş ve o evliliğinden
üniversitede okuyan ikiz oğulları vardı. Annemin evliliği
ve benim yeni okuluma başlamamla, yavaş yavaş
hayatımın seyri de değişmeye
başlamıştı. Okuduğum okulun kuralları gereği
yatılı okumak zorundaydım. Başlarda her haftasonu anemi
görmek için eve gidiyordum, ama dersler ağırlaşmaya
başladıkça, git gide daha az gider olmuştum.
Yaz tatilinde,
annemle her sene yaptığımız gibi
Kuşadası'ndaki evimize tatile gitmiştik. Kerim amca da önce
kendi oğullarıyla Marmaris'te tatil yapmış, sonra da bir
haftalığına bize katılmıştı. Tatil
dönüşü dişçi kontrolümde sonunda o tellerden kurtulacağımı
öğrenmek bana müthiş bir hediye olmuştu. Böylece lisedeki ikinci
yılıma tellerim olmadan başlamıştım. Bu arada ben
her ne kadar o zamanlar hiç farkında olmasam da, ergenlik bana
yaramış, resmen çirkin ördek yavrusundan kuğuya dönüşmeye
başlamıştım. Artık tellerin olmadığı
inci gibi bembeyaz dişlerim vardı. Bütün
arkadaşlarımın aksine bir tane bile ergenlik sivilcem yoktu.
Küçükken peynire benzettiğim soluk tenim, şimdi belirginleşmeye
başlayan göğüslerim ve yavaş yavaş güzelliği ortaya
çıkan popomla birleşince, gözlere bayram yaptıracak bir görüntü
ortaya çıkartır olmuştu. Saçlarımın kıvır
kıvır hali ise, uzayıp sırtıma doğru döküldükçe
parıl parıl parlayarak, her yerde gözleri üzerime toplar
olmuştu. Artık okul dışında ve ders çalışmadığım
zamanlarda da gözlüklerimi takmıyor, onun yerine lenslerimi
kullanıyordum. Sonuç olarak, 16 yaşımı doldurduğum
yaz, bana bakan erkeklerin yanında güvende olamayacak kadar sexy bir
çıtıra dönüştüğümden habersizdim.
Ertesi yaz da yine annemle birlikte yazlığa gitmiştik. Tatilimiz
çok güzel geçiyor, anne kız birlikte çok eğleniyorduk. Bir gün
öğleden sonra, annem yan komşumuz Selime teyzelere geçmiş, ben
de arka bahçemizde, havuzun kenarında, şemsiyenin altında
uyukluyordum. Site çok iyi korunduğu ve güvenlik şifresini bilmeyen
kimsenin eve giremeyeceğini bildiğimden, bikinimin üstünü
çıkarmıştım. Sadece küçücük turkuaz renkli bikini
altımla, sere serpe yatmış, MP3-Çalarımdan müzik
dinliyordum. Bir an garip bir hisle gözlerimi açmamla, yerimden
sıçramam bir oldu. Karşımda iki tane adam, gözlerini
dikmiş, yiyecek gibi bana bakıyorlardı. Şokun etkisi birkaç
saniye sürmüş, öylece karşımda duran bu iki devasa adama
bakakalmıştım. Neden sonra, yarı çıplak olduğumu
hatırlayarak, yanımdaki Pareomu alıp, üzerime geçirdim. Pareo
yere kadar uzanan bir yelek şeklindeydi ve ne yazık ki beyaz
şeffaf kumaş vücudumu gizlemekten ziyade, çok daha da sexy
görünmesini sağlıyordu. Ancak ben bunu anlayabilecek kadar cinsel
konularda aydınlanmış değildim henüz.
Adamlardan,
kaşında Piercing olanı, öne bir adım atıp,
"Görmeyeli küçük kız kardeşimize neler olmuş böyle!"
diyerek beni kucakladı. Kollarının arasında resmen
ilkokul çocuğu gibi kalmıştım. Sert vücudu ve karnıma
değen çok daha sert bir çıkıntı beni sersemletmiş,
daha bir cevap veremeden, adamlardan diğeri, daha efendi görünümlü olan,
onun yerini almış, beni kendi sertliğine bastırarak
kucaklamıştı bile. Sanki özellikle önlerindeki sertliği
hissetmemi ister gibiydiler. Üvey abilerimi (Evet, Ulaş ve Burak üvey
abilerimdi ve annemle babaları evlendiğinden beri en fazla 3 veya 4
kez görmüştüm onları.) karşımda görmeyi beklemediğim
gibi, böyle sıcak bir merhabalaşmayı hiç beklemiyordum.
İkisi de
oldukça yakışıklı, boylu poslu ve oldukça
yapılı erkeklerdi. Kerim amcanın anlattıklarından
aklımda kaldığı kadarıyla, asla sevgili
sıkıntısı çekmediklerini biliyordum. Ulaş
fotoğrafçılık okumuş ve şimdi de ünlü bir moda
dergisinde çalışmaya başlamıştı. Burak ise
mimarlık okumuş ve bir arkadaşıyla birlikte kendi
ofislerini açmışlardı. Bizimle hiçbir zaman
Kuşadası'na gelmedikleri için, burada olmalarına çok
şaşırmıştım. "Sizin burada ne işiniz
var?" diye sordum. Burak yüzünde hiç inandırıcı olmayan
sahte bir üzüntü ifadesiyle, "Yoksa minik kardeşimiz bizi
gördüğüne sevinmedi mi?" diyerek takıldı bana.
Yüzündeki ifade o kadar komik duruyordu ki, kendimi tutamayıp güldüm ve
"Neden sevinmeyim, sevindim tabi! Ama şaşırdım, siz
hiç gelmezdiniz de bizimle tatile, o yüzden!" diye geveledim.
Ulaş,
"Babamın ısrarlarına çok daha önce boyun
eğmeliydik!" diye mırıldandı. Ben ne demek
istediğini sormak için dönüyordum ki, Burak, "Abiye hoş geldin
öpücüğü yok mu?" diyerek beni kucakladı ve dudaklarımdan
öpmeye başladı. Şaşkınlıktan hiçbir tepki
verememiş, öylece kalakalmıştım. Ben beynimi toplamaya çalışırken,
birden bir kucaktan diğer kucağa geçmiş, bu sefer Ulaş
tarafından öpülüyordum. Onların ellerinde oyuncak bebekten
farksızdım adeta. O kadar ufacık kalıyordum ki
yanlarında, şaşkınlığımı atıp
çırpınmaya başladığımda hissettiklerini bile
sanmıyordum. İçerden annemin ve Kerim amcanın sesleri gelmeye
başladığında, Ulaş halen dudaklarımdan öpüyor,
Burak da sertliğini arkama yaslamış, saçlarımı yana
alarak resmen ensemi emiyordu. Ben bir yandan çırpınıyor, bir
yandan da bacaklarımın arasında oluşan sıcaklığın
sebebini anlamaya çalışıyordum ki, bir anda kendimi havuzun
içinde buldum.
Ağzımdan
burnumdan sular çıkartarak kafamı sudan
çıkardığımda, havuzun kenarında durmuşlar,
kahkahalarla bana gülüyorlardı. Sinirden elim ayağım titriyordu.
O anda sinirden tüm vücudumun kıpkırmızı kesildiğini
adım gibi biliyordum. Tam ağzıma geleni saymaya
başlayacakken, annemin ve Kerim amcanın hemen arkalarında
olduğunu gördüm. Dilimin ucuna kadar gelen küfürleri yutarak, Kerim
amcaya, "Hoş geldin!" dedim ve sinirle havuzdan çıkıp,
havlu arama zahmetine girmeden koşa koşa kendimi odama attım.
Ilık bir duş alınca biraz kendime gelmiştim. Duştan
çıktığımda annem geldi odama. Bir yandan
saçlarımı tararken, bir yandan da Kerim amcanın da kendisinin de
büyük bir aile olarak birlikte daha fazla vakit geçirmek istediklerini, iki
tane abimin olmasının onu ne kadar mutlu edeceğini, hiçbir zaman
tek çocuk olmamı istemediğini, ama şartların öyle
gerektirdiğini anlattı. Kerim amca da Ulaş ve Burak ile
aynı konuşmayı yapmış ve onlar da bir kız
kardeşleri olması fikrinden hoşlandıklarını,
birlikte vakit geçirmekten memnun olacaklarını söylemişler.
Sonuç olarak, annemi üzmek istemediğim için ve bu yaşananların
muhtemelen aptalca bir eşşek şakasından ibaret
olduğuna inanmak istememden dolayı, bu olayı büyütmemeye karar
verdim ve anneme hiçbir şey anlatmadım.
Akşam hep
birlikte şık bir restorana yemek yemeğe gittik. Üzerime beyaz
üzerinde sarı puantiyeleri olan straplez elbisemi giymiş,
ayağıma da beyaz düz sandaletlerimi giymiştim. Elbisenin
etekleri dizimden bir karış falan yukarıda bitiyor, rüzgar
estikçe uçuş uçuş dalgalanıyordu. Bu elbiseyi Kerim amca
doğumgünü hediyesi olarak Yunanistan'dan getirmişti. O yüzden o
akşam özellikle onu giymek istemiştim. Ama Ulaş'la Burak'ın
yüzlerindeki ifadeyi görünce, geri dönüp kot pantolonumu giymek için büyük bir
istek duymuştum. Yemek çok keyifli geçiyordu, Ulaş da, Burak da, bir
sürü komik hikaye anlatarak hepimizi eğlendiriyor ve benim
tedirginliğim de iyice kayboluyordu.
Bir ara birinin,
"Müge!" diye seslendiğini duyup kafamı çevirdiğimde,
eskiden yanımızdaki villada oturan arkadaşım Gökhan'ı
gördüm. Sevinerek kalkıp yanına gittim. Boyunun uzaması ve hafif
hafif çıkmaya başlayan sakallarını saymazsak, hiç
değişmemişti. Eski günlerin özlemiyle sıkı
sıkı sarıldık, ayak üstü biraz sohbet ettik. Ailesiyle
birlikte yemek yediklerini, burdan çıkınca ortak bir
arkadaşımızın çalıştığı kafeye
gideceğini söyleyerek, beraber gitmek isteyip istemediğimi sordu. Ben
de, "Olabilir, ama bir annemlere sorayım, başka planları
var mı? Mesaj atarım sana!" diyerek telefonunu aldım.
Masaya döndüğümde, az önceki eğlenceli havadan eser yoktu. Burak da,
Ulaş da çıt çıkarmadan oturuyor, sinirle yemeklerini
tırtıklıyorlardı. Annem ve Kerim amca ise hiçbir şeyin
farkında değil, işle ilgili bir konuda konuşarak
yemeklerini yiyorlardı. Ben anneme, eğer burdan sonra bir
planları yoksa, arkadaşımla birlikte gidip gidemeyeceğimi
sordum. Annem, Gökhan ile çok iyi anlaştığımızı
ve uzun zamandır birbirimizi görmediğimizi bildiğinden kabul
etti. Ben de Gökhan'a mesaj atarak, yemeğini bitirdiğinde
çıkabileceğimizi söyledim.
O gece çok
eğlendik, tüm eski arkadaşlar bir araya gelmiştik. Eve
geldiğimde saat neredeyse 03:00'e geliyordu. Tatil bölgesi olduğu
için bu saat hiç de anormal değildi aslında, ama annemler o
akşam erken yatmışlardı. Evde tüm ışıklar
kapalı olduğundan, ben de ses çıkarmamaya çalışarak
odama çıktım. Odam annemin odasına çok uzaktı, çünkü yüksek
sesle müzik dinlemeyi çok severdim ve o da kitap okurken, yada
çalışırken rahatsız edilmek istemezdi. Sonuç olarak benim
odamda top patlatsam da gürültüden rahatsız olup uyanmaları söz
konusu değildi. Keyifle odama girip ışığı
açmıştım ki, gülümsemem yüzümde donup kaldı. Üvey abilerim
yatağıma uzanmış, beni bekliyorlardı. Üstelik
üzerlerinde havuzda giydikleri şortlardan başka bir şey yoktu.
"Benim odamda
ne arıyorsunuz?" diye çıkıştım, ama tek kelime
etmediler, öylece bana bakıyorlardı. Ben tekrar, "Odamda ne
işiniz var? Kendi odanıza gitsenize!" diye
çıkıştım. Sabahki olay aklıma gelmiş, tekrar
sinirlenmeye başlamıştım. Ulaş, "Buraya gel küçük
kardeş, konuşup anlaşmamız gereken bazı konular
var!" diyerek bileğimden tutup beni yatağa, yanlarına
çekti. Ben, "Ne yapıyorsun, bırak beni!" diyerek
debelenirken, Burak birden dudaklarıma yapışarak, neredeyse
üstüme çıktı. Artık kımıldayamıyordum, üstelik
ağzım da Burak'ın ağzı tarafından istila
edilmişti. Nefes bile alamıyordum. Nefes almaya fırsat
bulduğum kısacık bir an ağzımı açıp tam
çığlık atacakken, dilini ağzımın içine
sokmuş ve deli gibi öpmeye başlamıştı yeniden. Ben
tekrar bacaklarımın arasında aynı sızıyı
hissetmeye başlamış, ne olduğunu anlamaya
çalışıyordum. Islandığımı hissediyor ve bu
yüzden utanıyordum. Halen takatsizce kurtulmaya çalışsam da,
artık içten içe bitsin istemiyordum.
Burak
dudaklarımı bırakarak, kulak mememi emmeye
başlamıştı. Onun boşalttığı
ağzımı ise anında Ulaş doldurmuş, dilimi
yakalamış emiyordu. Artık debelenmeyi
bırakmıştım. Görüşüm bulanıklaşmaya
başlamış, aldığım hazla bilinçsizce inlemeye
başlamıştım. Burak elbisemin yandaki
fermuarını açarak aşağı doğru
sıyırmıştı elbisemi. Göğüslerim henüz sütyen
takmamı zorunlu kılacak kadar büyümediğinden, elbisenin
sıyrılmasıyla limon büyüklüğündeki göğüslerim ortaya
çıkmıştı. Burak hiç duraksamadan kendine en yakın olan
göğsümü ağzına almış, aç bir çocuk gibi emmeye
başlamıştı. Göğsümün tamamını
ağzına alıyor ve deli gibi emiyordu. Hemen sonra Ulaş da
dudaklarımı bırakıp, "Sabahtan beri bu anı
bekliyorum!" diyerek diğer göğsüme ağzını
dayadı. Ben zevkten çıldıracak hale gelmiş, sessiz sessiz
inliyordum. Artık küçücük külotum sırılsıklam olmuştu.
Amımın üstünde bir el hissettiğimde, ıslaklıktan
utanarak bacaklarımı sıkı sıkı kapatıp,
tekrar debelenmeye başlamıştım ki, Burak,
"Küçüğüm, bırak seni mutlu edelim!" diye
mırıldandı. Aynı anda bir el daha bacaklarımın
arasına girerken, Ulaş da, "Ne olur karşı koyma
artık, aklımızı kaçırmamızı mı
istiyorsun?" diye mırıldandı. Dudakları boynumda ve
kulak mememde geziniyordu.
O an benim için
haz alma ihtiyacı öyle hayatiydi ki, daha fazla direnemedim.
Bacaklarım iki yana ayrıldığı anda, bir el küçük
külotumun içine girip amımı avuçlamıştı. Aynı
anda elin sahibi olduğunu anladığım Ulaş inleyerek
dudaklarıma yapışmıştı tekrar. Bense artık
direnmek şöyle dursun, belimi kaldırarak amımı eline
doğru bastırmaya çalışıyordum. Sonra ikisi de üstümden
kalkıp, beni de ayağa kaldırdılar. Yüzüm
aldığım hazla kızarmış, hafif terlemiştim.
Elbisem belime kadar sıyrılmış, öpülmekten ve emilmekten
kızarmış küçük memelerim dim dik duruyordum
karşılarında. İkisi de yatağın kenarında
oturmuş, aç gözlerle bana bakıyor, elleri memelerimde, belimde ve
göbeğimde geziniyordu. Sonra elbiseyi yavaşça aşağıya
çekerek, üzerimde sadece küçük külotumu bıraktılar. Bir süre
bacaklarımı okşayıp, beni o şekilde seyrettiler, sonra
yavaşça arkamı döndürdüler ve küçük ama diri götümü okşamaya
başladılar külotumun üstünden. Ne yaptıklarını görmeye
çalışıyordum. Külotum biraz götümün arasına
sıkışmış, götümün yanakları yarı yarıya
açıktaydı. Bir anda iki yanımda da iki ağzı
hissetmemle zevkten neredeyse bayılacaktım. İkisi de usulca
acıtmadan ısırmıştı götümün iki
yanağını. Tenim iyice pembeleşmiş, her yanım
cayır cayır yanıyordu. Neye ihtiyaç duyduğumu bilmesem de, o
ihtiyaçla kıvranıyordum.
Sonra beni
tekrar çevirip, külotumu yavaş yavaş sıyırdılar.
Henüz tam olarak tüylenmemiş olsam da, o yaz başında annemle
birlikte ağda yaptırmaya başlamıştım ve bebek
gibi pürüzsüzdüm. Külodum çıkıp da, pürüzsüz pes pembe ve artık
ıslaklıktan parlamakta olan amımı görmeleri ile, ikisi de
inleyerek ellerini önlerine bastırdılar. Sanki birşeye engel
olmaya çalışır gibi bir halleri vardı. Daha sonra
öğrenecektim ki, o görüntüyle neredeyse heyecandan
boşalacaklarmış. Benim dikkatli dikkatli ellerinin
altındaki şeylere baktığımı
anladıklarında, ayağa kalkıp bir çırpıda
şortlarından kurtuldular. Kocaman, damarlı ve başları
neredeyse morarmış yaraklarını ellerine
aldıklarında, biran için öyle korkutmuşlardı ki beni,
neredeyse dönüp kaçacaktım. Ama ikisi de usulca yanıma yaklaşıp,
sıvazladıkları yaraklarına dokunmam için birer elimi
alıp kavramamı sağladıklarında korkum biraz
azalmıştı. Öyle sıcak ve sertlerdi ki, onlarda da hiç tüy
yoktu.
Ben
yaraklarını acemice tutup, usul usul sıkarken, her ikisi de
acı çeker gibi inlemiş, hemen ardından da yaraklarının
başından bir iki damla sıvı akmıştı.
Canlarını yaktığımı güşünüp hemen
bırakıvermiştim, ama tekrar ellerimi alıp üzerlerine
bastırdılar. Ulaş, "Şu halimize bak prenses,
yaraklarımız dokunuşun için ağlıyorlar, onları
böyle mi bırakacaksın?" dedi. Burak da bir yandan kendini elime
bastırırken, bir yandan da acı çeker gibi, "Bizi öldür ama
bu halde bırakma kardeşim, senin için yanıyoruz!" dedi.
Sözleri dokunuşları kadar etkiliyor, bacaklarımın
arasından ılık ılık akan ıslaklığımı
hissediyordum. Bu durum artık beni utandırmıyordu, ama
amımdaki bu yangını nasıl söndüreceğimi bilemiyordum.
Tereddütle yaraklarından ellerimi çekip, elimi amıma götürerek
bastırdım ve utanarak, "Akıyor, durduramıyorum, hem de
sızlıyor!" dedim. İhtiyaçtan ağlamaya
başlamıştım ve gözlerimden akan yaşları
görmesinler diye başımı yere eğmiştim. Ben daha
cümlemi tamamlar tamamlamaz, ikisinden inlemeyle kükreme arası bir ses
çıkmış ve beni yakalayıp yatağa sere serpe
yatırmışlardı bile.
Bir yandan tüm
vücudumu yalayıp öperlerken, bir yandan da zar zor anlayabildiğim
şekilde bir şeyler mırıldanıyorlardı. "Bu
nasıl bir güzellik! Bu nasıl bir masumiyet! Kokusu sarhoş
ediyor!" diyorlardı. Sesler, eller ve ağızlar birbirine
karışmış, kimin ne yaptığını
algılayamaz olmuştum. Bacaklarım iki yana ayrılıp,
sırıl sıklam amımı biri yalamaya ve emmeye
başladığında gözümün önü kararmıştı. Resmen
dünyayla bağlantım kesilmiş, kasılmaya ve titremeye
başlamıştım. Ama haz içimde büyüdükçe büyümüş ve tüm
sinir uçlarıma yayılmıştı. Sanki nefes almayı
bırakmış, sadece titriyor ve bu inanılmaz olağan üstü
zevki hissetmeye odaklanmıştım. İlk
algıladığım şey, iki yanımda iki kulak mememi
sanki dünyanın en güzel şekerini emer gibi emen iki ağız
olmuştu. Ara ara kulağıma fısıldanan kelimeleri ise
duyuyor, ama anlamlarını kavrayamıyordum. Beynim tamamen
işlevden çıkmıştı sanki. Sonra birden ikisi de yok
olmuş ve sarsılmaya başlamıştım.
"Nefes al
aşkım! Bebeğim nefes al, geçti!" dediklerini anlamamla
birlikte derin bir nefes almam da bir olmuştu. Ciğerlerim içime
çektiğim hava değil de, sanki sıvı ateşmişçesine
yanıyordu ve gözlerimden halen yaşlar süzülüyordu. Ama az önce
yaşadığım haz öylesine sersemleticiydi ki, acı
umurumda bile değildi o anda. Endişeyle yüzüme bakan iki çift
göze dikkatle bakarak, "Az önce yıldızlara
çıktım!" dedim. Ne dediğimin farkında bile
değildim o anda. Daha önce buna benzer bir şeyi hiç
yaşamamıştım. Cinsel konularda öyle tecrübesizdim ki,
mastürbasyon bile yapmamıştım ve ilk deneyimimi böylesine
mükemmel iki adamla birden yaşamak küçük bedenime fazla gelmişti.
Benim bu sözümü duyduktan sonra, önce her ikisi de gözlerinin içi parlayarak
gülümsemiş, hemen ardından inleyerek yaraklarını iki
yanımdan kalçalarıma bastırıp, yüzlerini boynuma
gömmüşlerdi.
Tüm
acemiliğime rağmen, benim az önce ihtiyaç halinde hissettiğim
acıyı onların da hissettiğini anlamış ve benim
mutlu olduğum gibi onlar da mutlu olsunlar istemiştim. Evet, bilim
kadını olmak isteyen biri olarak, insan bedenini bildiğimi
sanıyordum, ama onlara nasıl zevk vereceğim konusunda en ufak
bir fikrim yoktu aslında. Erkekler söz konusu olduğunda, her zaman
son derece cahil olmuştum. Şimdiyse en ihtiyacım olduğu
anda ne yapacağımı bilemiyordum. Sonunda içgüdülerime güvenerek,
onların bana yaptığını, ben de onlara yapmaya karar
verdim. Yerimden doğrulmaya kalkınca önce itiraz ettiler, her ikisi
tekrar birer mememi ağızlarına alarak, tekrar bana zevk vermeye
başlamışlardı. Ama sıra bendeydi bu sefer.
Onların itirazlarına kulak asmayarak doğrulup, dizlerimin üzerine
oturdum. İkisi iki yanımda hafif yan dönmüş şekilde yatıyorlardı.
Yaraklarının başları artık morarmaya
başlamıştı. Ellerimi öne uzatıp her ikisini de
kavradım ve onların yaptığını gördüğüm
şekilde sıvazlamaya başladım. Önce
şaşırmışlardı, sonra ne
yaptığımı anlayınca birbirlerine biraz daha
yaklaşarak sırtüstü yatmışlardı. İki elimle
ikisini de sıvazlamaya çalışıyordum, ama öyle irilerdi ki,
her iki elimin de parmakları kavuşmuyordu.
Sonra onların
bana yaptığı ve benim beynimi ızgaraya çeviren hareketi
hatırlayıp gülümsedim. Öne eğilip, yavaşça önce birinin,
sonra diğerinin yarağının başını öptüm. Bu
hareketim istediğim sonucu vermiş, her ikisi de inleyerek
yaraklarının diplerini tutup sıkmaya
başlamışlardı. Neden kendilerini engellediklerini
anlayamıyordum. Resmen benim yaşadığım o muhteşem
patlamayı yaşamamak için sıkıyorlardı kendilerini. Ben
kaşlarımı çatıp onlara bakınca, beni tutup tekrar
sırtüstü yatağa yatırdılar ve bu sefer dizlerinin üzerine
çıkan onlar olmuştu. Başımın iki yanında
dizlerini olabildiğince iki yana açarak, yaraklarını
dudağıma ve yüzüme sürmeye başladılar. Aynı anda,
"Yala!" diye emrettiler bana. Neye
uğradığımı şaşırmıştım,
ama dediklerini yapmak için dilimi dışarı uzattım. Bir
biri, bir diğeri yarağını ağzıma sürtüyor,
dudaklarımı zorlayarak ağzımı açmamı
sağlıyorlardı. Sonunda istediklerini yapıp
ağzımı açtığımda, iri yaraklardan biri
ağzıma girip çıkmaya başladı. Ucundan bir iki damla
sıvı akıyor, ağzıma girip çıktıkça dilimin
üstüne sürülüyordu. Tadını alınca, bacaklarımın
arasındaki sızının tekrar dayanılmayacak noktaya
geldiğini hissetmeye başladım. Hevesle daha fazlasını
tadabilmek için, yarak ağzıma girdikçe dilimle etrafını
yalamaya başladım.
Bu arada
bacaklarım tekrar iki yana açılmış, biri tekrar
amımı yalayıp yutmaya başlamıştı. Öylesine
ıslanmıştım ki, vıcık vıcık sesleri
duyabiliyordum, ama umurumda değildi o an. Sonra amımın
dudakları arasında gezinen dil yavaşça deliğimin içini
yoklamaya başladı. Hem korkuyordum, hem de ihtiyaçla
kıvranıyordum. Kaçınılmaz acının geleceğini
biliyordum, bu konuda okulda bir eğitim almıştık, ama orda
anlatılan şeylerin burada aldığım zevkle uzaktan
yakından alakası yoktu. Sonunda acıyla baş etmeye karar
verdim, bu hazzı istiyordum, hatta daha fazlasını istiyordum.
İlk defa bu kadar yaşadığımı hissediyordum.
Amımdaki dudaklar uzaklaşıp, yerine daha sert bir şey
sürtünmeye başladığı zaman, o anın geldiğini
anlamıştım. Aynı anda ağzımdaki yarak da
çıkmış, Burak tepemde, gözlerime bakarak, "Başta
azıcık acıyacak prenses, ama söz, sonra
yıldızların da ötesine çıkacağız seninle"
dedi. Hiçbir şey söyleyemedim, sadece 'Tamam!' anlamında
başımı salladım. Gözümden tekrar bir damla yaş
süzüldü. Burak eğilip dudaklarıyla gözyaşımı
yakaladı ve ağzını ağzıma kapadı. Delirmiş
gibi öpüyor, dilimi ağzının içine çekip emiyordu. Zevk içinde
aynı şiddetle karşılık verip, onu öpmeye
başlamıştım. Öpüyor, dilini, dudaklarını
emiyordum. Bu sırada Ulaş'ın yarağını
amımın girişine sürtüp içime girmeye
hazırlandığını hissediyor, bu bekleyiş beni daha
da azdırıyordu.
Sonunda
dudaklarımı bir saniye için dudaklarından
ayırdığımda, Ulaş'a bakıp resmen yalvardım,
"Ne olur sok artık!" diye. Benim ağzımdan çıkan
cümleyle birlikte son kontrolünü de kaybeden Ulaş,
yarağının başını amımdan içeri soktu.
Olağanüstü hazla sırtım bükülüp inlerken, bir anda içimde
birşeyler parçalanırcasına keskin bir acı hissettim.
İnlemem dudaklarımın arasında kalmış, acıyla
nefesim kesilmişti. Ulaş o anda durmuş ve içim tamamen onunla
doluyken kıpırdamadan beklemeye başlamıştı. Burak
da, "Şimdi bitecek aşkım, hepsi buydu, kasma kendini, nefes
al, öp beni!" diyerek tekrar dudaklarıma
yapışmıştı. Gerçekten de bir süre sonra acı
yerini zevke bırakmaya başlamıştı. Şimdi hareket
etme ihtiyacı hissediyor, içimdeki yarağı daha fazla hissedebilmek
için çırpınıyordum. Kendimi Ulaş'a doğru
ittiğimde, Ulaş mesajı almış ve o da yavaş
yavaş hareket etmeye başlamıştı. İçimde tekrar
aynı müthiş patlamanın yaşanacağını
hissedebiliyordum. Gözlerim kararmaya başladığında
inleyerek kendimi ona daha fazla yaklaştırmaya
çalışıyordum.
Burak ise tekrar
iri yarağını ağzıma dayamıştı,
morarmış başından sızan sıvı
dudaklarıma sürülüyordu. Öyle azmıştım ki, ne
yaptığımın bile bilincinde değildim. Açlıktan
ölmüş gibi Burak'ın yarağına saldırmış ve
deli gibi emmeye başlamıştım. Bir yandan da iki elimle
birden gövdesini sarıyor, kendime daha fazla yaklaştırmaya
çalışıyordum. Elim taşaklarına değdiğinde,
avuçlayıp hafif hafif sıkarak yoğurmaya
başlamıştım. Tamamen içgüdüsel hareket ediyordum.
Amıma girip çıkan Ulaş'ın iri yarağını
karnımda hissederken, aynı anda da Burak'ın
yarağını kana kana emiyordum. Burak kasılarak kendini geri
çektiğinde, yarağının birazı ağzımdan
çıktı. Ben de isyanla taşaklarına asılıp onu
tekrar kendime çektim. Biberonuna yapışmış ve bırakmak
istemeyen bebek gibiydim. Bu tadtan ayrılmak istemiyordum. Onun
tadını aldıkça amımda hissettiğim sızı daha
da artıyordu. Ulaş amıma hızlı hızlı girip
çıkarken, ben artık kasıla kasıla, titreye titreye orgazm
oluyordum. Tanrım, nasıl bir zevkti bu? Zevkten ölünebilseydi, o anda ölebilirdim.
Çok geçmeden
Ulaş yarağını taşaklarına kadar amıma gömüp,
döllerini ılık ılık içime akıtırken, aynı
anda Burak da ağzımda patlamış, döllerini
boğazımdan mideme yollamıştı. Kasılmalarımla
birlikte, amım resmen Ulaş'ın sikini sağmaya ve içinde
kalan ne varsa somurmaya başlamıştı. Ağzımla da
aynını Burak'ın yarağına yapıyordum. Orgazm
sarsıntılarım bitip de sonunda yeryüzüne indiğimde, halen
Ulaş'ın yarağı amımda, Burak'ınki de
ağzımdaydı. Yavaşça beni incitmeden çıkarlarken,
benden de son bir zevk iniltisi çıktı. İkisi de nefes nefese iki
yanıma yatıp, sıkı sıkıya bana sarılmış,
biri bir mememi, diğeri öbür mememi avuçlamış, yüzlerini boynuma
gömmüşlerdi...
Rehavetten gözlerim kapanmıştı. O halde ne kadar yattık
bilmiyorum. Amımdaki tatlı sızıyı hissedip gözlerimi
açtım. Şimdi de Burak sokuyordu yarağını amıma.
Aynı anda da Ulaş kulak mememi emmeye başlamıştı.
Boynuma acısız bir ısırık attı ve "Öyle
daracık bir amın var ki, aklımı
kaçıracaktım!" diyerek dudaklarıma yumuldu. Burak da
amımdaki yarağıyla beni çıldırtmaya devam ederken,
"Hele o ağzın! Böyle bir şeyi hiç yaşamamıştım.
İliğimi kuruttun küçüğüm! Böylesine isteyerek, zevk alarak
yarağımı emen biriyle hiç
karşılaşmamıştım. Ölüyorum sandım
bebeğim, uçurdun bizi. Biz deneyimlerimizi kullanarak seni kendimize köle
etmeyi planlarken, sen bizi mahvettin!" dedi. Ulaş ise, "Artık
senden ayrı kalmamız mümkün değil. Seni hergün hergece sikmezsek
ölürüz. Sen bizimsin, anladın mı?" dedi.
Sözlerinden başım dönüyordu. Burak amımı hızlı
hızlı sikerken, ben tekrar kasılmaya va sessiz
çığlıklar atmaya başladım. Kaçıncıya orgazm
olduğumu bilmiyordum. Her biri birbirinden muazzam orgazmlar
yaşamıştım ve şuanda Burak'ın hızla
pompalayan yarağıyla resmen işer gibi boşalıyor, neye
uğradığımı şaşırıyordum. Burak
amıma boşalırken, Ulaş
çığlığımı dudaklarıyla engelleyip, beni
derin derin öpüyordu. Burak boşaldığı halde
yarağını amıma halen yavaş yavaş sokup
çıkartmaya devam ediyor, sanki bırakmaya dayanamıyordu.
Gözlerim tekrar kapanmak üzereyken, birinin kulağıma
ısrarla aynı iki cümleyi söylediğini duyuyordum, ama kim
olduğunu ayırd edemiyordum. "Bizim olduğunu söyle!
Canımızın istediği zaman seni istediğimiz gibi
sikebileceğimizi söyle!" diyordu.
Yorgunluktan uykuya dalmadan
hemen önce, "Sizinim, sikin beni!" diyebildim sadece.
[Müge]
|