Suriyeli Kiracılarım! (10) (Mehmet 53 Y., İstanbul)
"Sen ciddi misin?"
diye sordum heyecanla. "Ciddiyem beyim, olmasa niye diyeyim?" deyince, "Gel
içeri bakalım, bu öyle kapı ağzında konuşulacak konu
değil!" dedim. Ancak Münire Hanım, "Beyim şunları verip
geleyim, öyle konuşalım!" diyerek elindeki kremle fitili gösterdi.
"İyi tamam, ver de gel. Bekliyorum!" dedim ve kapıyı aralık
bırakıp içeri geçtim.
Birkaç dakika
sonra Münire Hanım geldi ve karşımdaki koltuğa oturdu. Bir
sigara yaktım. "Anlat bakalım, nedir bu Tahire meselesi?" diye
sordum. "Hee, Tahire Gülsüm'ün en büyük kızı. Sen de
görmüşsündür." deyince, "Benim analarından başka gördüğüm
kimse yok. Kızların yüzleri bile kapalı, hangisi Tahire hangisi
Ayşe hangisi Fatma bilmiyorum!" dedim. "Tahire en büyükleri beyim, dünya
güzelidir, bir içim sudur!" dedi takma dişlerini göstererek gülerken.
"Muhakkak öyledir, anaları böyleyken kızları da
aynısıdır!" dedim keyifle, "E, anlat bakalım, nasıl
bir kız bu? Kaç yaşında, bakire mi?" diye sordum sonra.
"Hee, 19-20
yaşında vardır beyim, ama tam yaşını bilmiyom...
Bakire değildir amma bakireden farkı yoktur!" dediğindeyse, "O
ne demek be?" dedim şaşırarak. "Biz bunu Suriye'de
evlendirmiştik beyim, geçen sene. Bizim yakın akrabalardan birinin
oğluyla evlendirdik. Savaş çıkınca çocuk bu
savaşçıların arasına katıldı, bıraktı
gitti kızı. O zamandan beri de haberimiz yok, öldü mü kaldı
mı, nerdedir bilmiyoz. 2-3 ay anca evli kaldılar, onun için diyorum
bakireden farkı yoktur diye!" diyerek yanıtladı sorumu.
Bu sözleri beni
memnun etti ama içime de bir kurt düşürdü. "Yalan söylemiyorsun değil
mi? Bak sonra benim başımı derde sokma, bakire kızı
bana siktirip başıma üşüşmeyin!" dediğimde, "Yok
beyim, Allah göstermeye, öyle şey olur mu!" dedi yüzünü ekşiterek.
Gencecik bir kızı koynuma alacaktım, büyük bir heyecan
yaratıyordu bu durum. Ama kızın bakire çıkması
durumunda büyük bir belaya bulaşacağımı bilmek de
korkutuyordu. "Bana bak, yarın öbür gün kocası çıkıp
gelirse ne olacak peki?" diye sordum bu kez. "Merak etme beyim, onun
geleceği yok. Kaç aydır haber alamadık, gelseydi şimdiye
kadar gelirdi, hiç olmazsa haberi gelirdi!" dedi bana güven vermeye
çalışarak.
"Ne kadar
istiyorsun peki?" diye sordum. En önemli konuya gelmiştik. Münire
Hanım gevrek gevrek gülerek sağ elinin parmaklarını açarak
uzattı. "Beş yüz mü?" diye sordum yerimde doğrulup. "Hee, 500
beyim!" dedi sırıtarak. "Siktir lan. Ben beş yüze hepinizi bir
ay sikerim. Ne sandın sen beni enayi mi? Adam gibi bir şey söyle de
anlaşalım!" dedim tepki göstererek.
Ancak sözlerim
Münire Hanım'a etki etmemiş olacak ki, sağ elinin baş ve
işaret parmaklarını büzerek, "Amı ha bu kadardır!"
dedi sırıtarak. "Ne olursa olsun, çok dedin!" dedim, ama Münire
Hanım tok satıcı misali bir kuruş aşağı inme
taraftarı değildi. Ama bende de 500 lira verecek göz yoktu.
Anlaşamayacağımız belli olunca ayağa kalkıp,
"Dediğin para çok fazla. En fazla 200 veririm, bir kuruş fazla
vermem. İşine gelirse, gelmezse de kapı orada, siktirip
gidersin!" dedim.
Münire Hanım
böyle bir tepki beklemiyordu. Parmağıyla 4 işareti yapıp,
"400 yapalım beyim!" dediyse de, "200'den bir kuruş fazla vermem!"
dedim. Bunun üzerine, "Tamam beyim, 200 yapalım, senin dediğin gibi
olsun!" dedi çaresizce. Sonunda benim dediğime gelmişti. "İyi
tamam, 200 lirayı kira borcunuzdan düşerim!" dedim. Ancak Münire
Hanım yerinde sıçrayarak, "Yok vallaha olmaz beyim, peşin para
peşin para!" dedi parmaklarını para sayar gibi yaparak.
"Ulan o kadar
borcunuz var, bir de üstüne peşin para mı vereceğim?"
dediğimde, "Peşin para beyim peşin para!" dedi yine. "Vay
amına koyduğumun orospusu, söyle lan, daha önce kaç kere sattın
bu kızı?" diye sordum öfkeyle. "Tövbe beyim, haşa!"
dediğinde, "Amına koyduğumun kaşarı, bana hikaye
anlatma. Korkma kızmayacağım, adam gibi söyle, delikanlı
ol. Daha önce de sattın mı bu kızı?" dedim sinirle. "Yok
beyim, sümme haşa, sümme haşa, tövbe, olur mu öyle şey!" dedi
eteklerini çekiştirerek.
Söylediklerine
inanmadım ama öyle olmuş olsa bile yapacak bir şeyim yoktu.
"İyi tamam, yarın işten erken geliyorum. O zaman kızı
gönderirsin!" dedim. Neşesi yerine gelmişti. "Hee, olur beyim,
nasıl istersen!" dedi, ama sonra, "Varsa şimdi birazını ver
beyim." diye ekledi. "Şimdi para yok, kızı yarın gönder o
zaman alırsın paranı!" dediğimde, "İyi tamam!" diyerek
ayaklandı. Münire Hanım kırk yıllık pezevenk gibiydi,
öz torununu satmanın verdiği keyifle gülüyordu. Giderken götünü
avuçladım, "Sen de uğrarsın bir ara!" dediğimde, "Hee, ne
zaman istersen beyim!" dedi sırıtarak. Sonra da kapıyı
açıp çıktı.
Duyduğum
heyecanla bir sigara daha içtim. Eğer dedikleri doğruysa Tahire
bakire olmasa bile bir bakireden farksızdı. Kalbim sevinçle güm güm
atıyordu. Yatağa girdim. Daha önce yüzünü hiç görmediğim
Tahire'yi düşünerek uykuya daldım...
Ertesi gün saat
ikiye doğru işten çıktım. O gün işten erken
çıktığımı bilen karım arayıp yanına
gitmem için baskı yaptıysa da başımın
ağrıdığını, eve gidip yatacağımı
söyledim. Oysa gerçekte niyetim bambaşkaydı. Bankamatikten para
çektim. Sonra da markete uğrayıp biraz meyve ile kondom aldım.
Kasadaki genç kızın yüzünde kondom kutusunu okuturken alaycı bir
gülümseme belirdi. Benim gibi babası yaşında saçı
sakalı ağarmış bir adamın kondomla ne işi olacak
diye düşünmüştü belki de.
Heyecanla
merdivenleri çıkıp eve girdim. Tahire'ye karşı mahcup
olmamak için dün gece annesini siktiğim yatağı topladım,
temiz bir çarşaf serip yastık yüzlerini değiştirdim.
Kısa bir duş aldım. Aradan yarım saat geçtiği halde
gelen giden olmayınca aşağı indim. Kapıya vurdum
birkaç kez. Evin küçük oğlu açtı kapıyı. "Nenen evde mi,
çağırsana!" dedim, ama çocuk dediklerimi anlamamış gibi
kapının kolunu tutmuş bakıyordu bana. O sıra
arkasında Münire Hanım belirdi. Çocuğa Arapça bir şeyler
söyleyip gönderdi. Ardından kapıyı iyice aralayıp hole
çıktı.
"Ne oldu, niye
göndermedin kızı, bekliyorum, ağaç ettiniz beni!"
dediğimde, "Hee, anası istemiyor beyim." dedi sakin bir sesle. "Ne
demek anası istemiyor, manyak mısın?" dedim, ama Münire
Hanım gene aynı şeyleri tekrarladı. Sinirlendim,
"Çağır şu anasını, ben konuşacağım!"
dediğimde, "Ne konuşacan beyim?" dedi, ama öfkeyle bileğini
sıkıp, "Çağır yoksa sikerim belanı!" deyince içeri
geçti.
Biraz sonra Münire
Hanım yanında Gülsüm ile geldi. Kapıyı aralayıp hole
çıktılar. Gülsüm'ün yüzüne bakıp, "Niye istemiyorsun?" diye
sordum. Ama Gülsüm anlamamıştı ne dediğimi. Kaynanası
dediğimi Arapçaya çevirip söyleyince hararetle bir şeyler söyledi
yine Arapça olarak. "Ne dedi, ne diyor?" dedim merakla. "Hee, kız daha 19
yaşında, küçüktür diyor beyim. Onun için olmaz diyor." deyince, "Ulan
küçük dediğiniz kızı evlendirdiğinizi sen söyledin.
Nasıl küçük oluyor bu kız?" dediğimde, Münire Hanım, "Hee,
bizim oralarda öyledir beyim." dedi gülerek.
Ama benim gülecek
halim yoktu. Cüzdanımdaki parayı çıkarıp gösterdim. "Ulan
para diyordun, al sana para! Ne oldu şimdi birden, nedir derdiniz? Para
mı az geldi?" dediğimde, Münire Hanımın yüzünün
aldığı şekilden asıl meselenin bu olduğunu
anladım. Konu Tahire'nin yaşı değil, paraydı. Bu
sırada Gülsüm'ün gözleri elimdeki paraya odaklanmışken bir
şeyler söyledi. "Ne diyor bu?" diye sordum. Münire Hanım önce kem küm
etti, ama sonra, "200 lira azdır diyor beyim." dedi. "Vay amına
koyduklarım!" dedim öfkeyle.
Önce sessiz
kaldım, ama sonra, "Ne kadar istiyor?" diye sordum merakla. Münire
Hanım gelinine dönüp bir şeyler söyledi. O da kaynanasına cevap
verdi, ama aralarında bir anda tartışma çıktı. Gelin
kaynana birbirlerine Arapça bir şeyler söyleyerek
bağırıyorlardı. Bir ara Münire Hanım elini
kaldırıp vuracak gibi yapınca Gülsüm korkuyla sindi.
"500 diyor beyim,
ama ben çok olduğunu, o parayı vermeyeceğini söyledim." dedi
Münire Hanım sonrasında. Gülsüm kaynanasından da büyük pezevenk
çıkmıştı. "Söyle ona ben 500 liraya değil Tahire'yi
bütün kızlarını domaltır sikerim!" dedim öfkeyle. Münire
Hanım öylece bana bakınca, "Söyle, dediklerimi aynen söyle ona!"
dedim daha büyük bir sinirle.
Münire Hanım
sözlerimi çevirince Gülsüm nefretle baktı bana, Arapça bir şeyler
söyledi. "Ne diyor?" diye sordum. "O zaman 300 versin diyor beyim." deyince,
cüzdanımdan 100 lira daha çıkardım. "Al bakalım!" diyerek
parayı Münire Hanıma uzattım. Ama arkasındaki Gülsüm ani ve
çevik bir hareketle parayı kaptı. Münire Hanım öfkeyle Arapça
bir şeyler söylerken Gülsüm içeri geçti.
"Sen git beyim,
ben kızı gönderirim!" dedi Münire Hanım sinirli bir sesle.
Gelininin parayı elinden kapmasına fena bozulmuştu. "İyi
tamam, bekliyorum!" diyerek eve çıkmıştım ki, alt katta
kıyamet koptu. Münire Hanımla Gülsüm'ün sesleri binayı
ayağa kaldırdı. İki kadının öfkeli sesleri
kulağıma kadar geliyordu. Arapça konuşmalarını
anlamasam da ne için kavga ettiklerini iyi biliyordum. Gülsüm'ün parayı
kapması Münire Hanımı çok öfkelendirmişti. Derken sesler
başladığı gibi aniden kesildi ve ortalık
sessizliğe gömüldü.
Tahire'ye
karşı ayıp olmasın diye saçlarımı taradım
hızlıca ve kızımın babalar gününde
aldığı parfümden sıktım biraz. Derken merdivenlerde
ayak sesleri işittim. Kalbim küt küt atmaya başladı.
Kapıyı açtığımda Münire Hanım ile Tahire
karşımdaydı...
Tahire uzun boylu,
zayıf bir kızdı, en az 1.70 boyunda vardı. Uzun, rengi
artık solmaya yüz tutmuş ve eskimiş gri renkli bir pardesü
giymişti. Başını ise siyah bir türbanla çenesini kapatacak
şekilde sıkıca bağlamıştı. İlk defa
kızlardan birini yüzü açık halde görüyordum ve bu Tahire'ye nasip
olmuştu. Bembeyaz yüzü, iri ela gözleri, siyah kalın
kaşları ve kalın pembe dudakları ile babaannesinin
dediği gibi bir içim suydu. Kalın siyah çoraplı ayaklarında
kenarları yırtılmış terlikler vardı. Ellerini
önünde birleştirmişti.
Münire Hanım
içeri geçerken Tahire de onu izledi. Kapıyı kapatıp
peşlerinden salona geçtim. Münire Hanım artık evi gibi görüyordu
burayı, hemen koltuğa oturdu. Tahire'ye Arapça bir şeyler
söyledi, kız bana kaçamak bakışlarla baktı bu sözlerin
ardından. Münire Hanım bana dönerek, "Beyim, al bak bakalım,
Tahire budur. Dediğim gibi miymiş?" diye sordu gevrek gevrek
gülerken.
"Valla çok güzel
kız, aynı anası gibi Maşallah, hatta ondan daha güzel!"
dedim keyifle. Tahire'nin bu hali bile sikimi kaldırmaya yetmişti.
"Kocası bunu bırakıp savaşmaya mı gitti?" diye
sorduğumda, Münire Hanım, "Hee, gitti beyim!" diye cevap verdi. "Vay
orospu çocuğu, insan böyle bir güzelliği bırakıp gider mi?"
dedim keyifle. Ama bir taraftan da kocasına teşekkür etmem
gerekiyordu, eğer savaşmaya gitmese Tahire'nin şu an
karşımda olmayacağını biliyordum.
Münire Hanım
torununa dönerek Arapça bir şeyler söyledi yine. Kız onu elleri
önünde kenetli halde göz ucuyla bakarak dinliyordu. Babaannesinin sözlerine ara
ara Arapça bir şeyler diyerek karşılık veriyordu.
Konuşmaları 2-3 dakika kadar sürdükten sonra Münire Hanım kalktı.
"Seni memnun edecektir beyim, ben bir güzel anlattım kendisine, merak edip
korkmana gerek yok. Daha gençtir, toydur, tecrübesizdir. Sen onu korkutma,
hemen öyle üstüne gitme yeter. Yavaş yavaş, korkutmadan
yaklaşırsan o da sana istediğini verir beyim. Ben tek tek izah
ettim!" dedi. Ardından fısıltıyla, "Az gel hele beyim!"
diyerek beni çağırdı.
Tahire'yi salonda
bırakıp kapının önüne çıktık. "Beyim anasına
yaptığın gibi bu kızın da içine boşalmayasın
sakın. Bu anasına benzemez, Maazallah gebe kalırsa başımız
fena ağrır!" dediğinde, "Tamam, merak etme, kondom aldım!"
dedim. Münire Hanım sararmış takma dişlerini göstererek, "O
ne beyim?" diye sordu. "Var ya hani lastik, sikine takıyorsun!"
dediğimde utanmış gibi güldü. "İyi etmişsin!" dedikten
sonra da aşağı indi, ben de yeniden içeri geçtim.
Tahire
bıraktığım şekilde ayakta duruyordu. Gözlerini yere
dikmişti. Münire Hanımın dediği gibi onu korkutmamam
gerekiyordu. Yavru bir ceylandı ve benden korkup kaçmasını
önlemem gerekiyordu. "Bir şey ister misin?" diye sordum, ama sözlerimi
anlamamış gibi baktı yüzüme korkuyla. Gerçi anlamasını
beklemem hataydı, kız annesi gibi Türkçe bilmiyordu. Mutfağa
geçtim ve aldığım elma, üzüm ve muzu tabağa koyup
yanına döndüm.
Tabağı
sehpanın üstüne koydum, oturmasını ve yemesini işaret
diliyle anlattım. Önce aynı şekilde kaldı ama sonra ürkekçe
oturup elini uzattı ve birkaç üzüm attı ağzına. Bir sigara
yakıp derin nefesler çekerken onu izledim. Ara sıra gözlerini
kaldırıp bana bakıyordu ürkekçe. Üzüm ve muzu çok sevmişti.
Biraz sonra benim etli muzumu da yiyecekti.
Sigaramı
söndürüp yanına oturdum ve sol elimi omzuna attım. Tahire babaannesi
ve annesine göre daha narin, çıtı pıtıydı. Sağ
elimi yanağında gezdirdim. Yumuşacık, ipek gibi bir teni
vardı. Yanağına küçük bir öpücük kondurmak için
eğildiğimde kendini geri çekti. "Hayır hayır, korkma, sana
zarar verecek değilim!" dedim. Çenesinden tutup başını
çevirdim, gözlerini kaçırıyordu. Yine öpmek için hamle
yaptığımda bu kez sakin kalıp tepki vermedi. Beyaz ve
yumuşak yanağına dudaklarımın ucu değdiğinde
harika bir duygu içimi ürpertti. Bu ilk öpücüğün peşinden bir kere
daha öptüm.
Tahire ellerini
dizlerine koymuş put gibi duruyordu. Öpmelerimin sayısı
yavaş yavaş artarken de aynı şeklini hiç bozmadı. Oysa
benim şeklim değişmeye başlamıştı. Sikim
demir gibi olmuştu çoktan. Yanağında ve çenesinde gezinen
sağ elim yavaşça aşağıya kayarken gri pardesünün
üzerinden memelerini sıktım hafifçe. Zayıflığına
karşın memelerinin şişkinliği şaşırttı
beni. Ve haliyle de sikimin sertliğini bir kat daha artırdı. Ama
Tahire tepkisiz durmaya devam ediyordu. Yazlık pardesünün ince
kumaşının altında sutyenini hissediyordum.
Yanağından öpmeye devam ederken pardesünün düğmelerini açmaya
başladım.
İlk birkaç
düğme sonunda altına yuvarlak yakalı kahverengi bir bluz
giydiğini gördüm. Üstüne oturmuş hatta dar kalmış bluzun
altında memelerinin şişkinliği daha net ortaya
çıkmıştı. Sağ elimi uzatıp sol memesini hafifçe
sıkınca Tahire yerinde kıpırdadı. Bastırdım
elimi memesine bu kez. Sutyeninin altında şişkin bir
şeftali vardı. Sikim bir vincin yükselmesi gibi ağır
ağır kalkıyordu kumaş pantolonumun altında. Önüm
kabarmıştı.
Kahverengi bluzun
yakası ile siyah türbanının uçları arasından bembeyaz
koynu görünüyordu. Artık bu şekilde devam etmek istemediğim için
ona yine işaret diliyle kalkıp pardesüyü çıkartmasını
söyledim. Tahire usulca kalktı, ne yapacağını biliyordu.
Sırtı bana dönük halde pardesünün kalan düğmelerini açıp
çıkardı. Altına ayak bileklerine gelen taşlanmış,
mavi bir kot pantolon giymişti. Ancak kot pantolon daracıktı ve
tayt gibi görünüyordu. Bacaklarını, kalçalarını
sıkmıştı. Daracık pantolonun altında götünün izi
çıkmıştı ortaya.
Pardesüyü
sandalyenin arkasına atıp döndü benden yana. Ellerini yine önünde
kenetlemiş, başını öne eğmişti.
Başındaki türbanını açmasını işaret ettim bu
kez. Ellerini başına attı. Karımın,
kızımın ve gelinlerimin bağladığından daha
değişik bir şekilde bağlamıştı
başını. Sonunda tamamen açınca siyah ve nerdeyse beline
inen saçları çıktı ortaya. Az önceki Tahire gitmiş yerine
başka bir Tahire gelmişti. Biraz önceki basit, kendi halinde bir
kızken, şimdiki sanki podyumda gezen bir mankendi.
Salonun perdeleri
çekili olduğundan ona üstündekilerini de çıkartmasını
işaret ettim. Tahire babaannesinin söylediklerini iyi
anladığını gösteren bir şekilde tepki vermeden bluzunu
tutup başının üstünden çıkarttı. Bembeyaz ve yuvarlak
karnı, biçimli göbeği ile küçük sutyenine sığmakta zorlanan
memeleri ortaya çıktı. Sonrasında pantolonunu indirdi ve
çıkardı, kalın siyah çoraplarını da
çıkarınca sadece sutyen ve külotla kalmıştı. Manzara
harikaydı. Beyaz renkli, küçük slip külotu kasıklarını
sıkıyordu. Minik amının incecik izi külotun üstünde
belirmişti.
Bu görüntü
karşısında daha fazla dayanamayıp pantolonun kemerini çözüp
fermuarını açtım. Dikleşen sikimi külotumun altından
çıkardığımda Tahire başını hızla
çevirdi yana. Ancak onun bu hareketine aldırmadan sikimi
sıvazladım bir süre. "Hadi, çıkar şunları da!" derken
elimle de işaret ettim. Tahire bana bakmamaya çalışarak ellerini
arkaya atıp sutyeninin kopçasını açıp çıkarttı.
Sutyeni de pantolonu ve bluzu gibi sandalyenin arkasına koyduktan sonra
minik külotunu indirdi.
Kalbim
fırlayacakmış gibi atıyordu artık. Tahire'nin
güneş yüzü görmeyen ve mankenlere taş çıkartan vücudu
karşımdaydı. Ellerini göbeğinin üstünde birleştirmişti.
Kasıklarının arasında ince bir çizgiden ibaretti amı.
Şişkin memelerinin minik pembe uçları yukarı
bakıyordu. Birbirinden ayrık duran memeleri yaşından önce
gelişmiş, büyümüştü.
Elimle dönmesini
işaret ettim. Yavaşça döndü geriye. Götünün biçimli, sert ve memeleri
gibi birbirinden ayrık duran yanaklarının arasından minik
göt deliği belli oluyordu. Bir süre öyle durduktan sonra döndü tekrar.
Bembeyaz vücudunda ve amının üzerinde bir gram kıl veya tüy yoktu.
Ayağa
kalkıp pantolonumu indirdim ve soyundum. Tahire başını öne
eğmişti, bakmıyordu bana. Az sonra çırılçıplak
kaldığımda elini tuttum, "Gel bakalım!" diyerek onu yatak
odasına götürdüm. Çekili perdelerin arkasından vuran güneş
ışığı odayı loş bir şekilde
aydınlatmıştı. Yatağı açtım, "Hadi uzan!"
dediğimde çıkıp sırt üstü uzandı. Hemen yanına
uzandım ben de. Etli pembe dudaklarından birkaç kez öptüm. Hiç tepki
vermeden öylece duruyordu. Sağ elimi memelerine attım,
yaşına rağmen olgunlaşmış memelerini
avuçlayıp sıktım, yoğurdum ağır ağır.
Parmaklarımın
ucuyla pembe meme uçlarını sıkmaya
başladığımda, "Ahhh!" diye bir yavru kedininki gibi ses
çıkardı. Yavaşça her iki meme ucunu sıkarken ara ara da
onları emiyor, öpüyor ve yalıyordum. Sakallarım onun narin
tenine diken gibi batıyordu, ama bunun ona zevk verdiğini hayal
ediyordum. Her iki memesini ağzımı iyice açarak alıyordum
ağzıma. Memeleri ağzımın içini dolduruyordu. Sikim
altta kazığa dönmüştü. Bir an önce minik amına girmek için
yanıyordum, ama biraz daha bu güzelliğin tadını almam gerekiyordu.
Yavaşça
sağ elimi aşağı kaydırdım. Yuvarlak
karnını okşadım, sonrasında
kasıklarının arasına soktum daha doğrusu sokmaya
çalıştım. Tahire kasıklarını birbirine
yapıştırmıştı, "Aç şunları, aç
bacaklarını!" demek zorunda kaldım birkaç kez. Tahire başı
tavana dikili halde tepkisiz şekilde yatmaya devam ederken
bacaklarını ayırdı yavaşça. Sonunda elim
kasıklarının arasındaydı.
İnce bir
çizgiden ibaret olan amını parmak uçlarımda hissettiğimde
sikim zonkladı resmen. Karımın yıllanmış,
sarkık ve büyük am dudaklarının yanında bunlar minicik
kalıyordu. Gerçi karımınkiler de ilk evlendiğimizde
böyleydi, ama yıllarca sikilmekten ve üç çocuk doğurmanın
ardından şimdiki haline gelmişti.
Tahire'nin minik
amının üzerinde sağ orta parmağımı gezdirdim
önce, ardından yavaşça içine soktum. O an Tahire, "Ihhh!" diye
gözlerini kapatıp sıçradı yatakta. Amının içi
sıcacıktı, hafiften de sulanmış gibiydi yada bana öyle
gelmişti. Parmağımı biraz daha ilerlettim amında.
Şimdi ikinci boğumuna kadar girmişti. Amı babaannesinin
dediği gibi daracıktı. Bu haliyle sikimi nasıl alacak içine
diye düşünmeden edemedim.
Tahire
bacaklarını iki yana açtı istemsizce, dudaklarını
ısırıyordu, gözleri kapalıydı yine. Bir kuş gibi
titriyordu vücudu. Parmağım amındayken memelerini yine
ağız dolusu emdim. Uçlarını vakumlayıp çekiyordum
içime. Böyle yaptıkça minik meme uçlarının içine dolan kanla
şişip büyüdüğünü görüyordum. Parmağımı yavaş
yavaş amında götürüp getirirken onu korkutmamaya dikkat ediyordum.
Babaannesi (Sen onu korkutma, hemen öyle üstüne gitme yeter. Yavaş
yavaş, korkutmadan yaklaşırsan o da sana istediğini verir!)
demişti. Bu sözünün doğru olduğunu yavaş ve dikkatli
hareketlerimin neticesinde görüyordum. Tahire bana istediğimi verecekti,
bunun için burada olduğunu biliyordu.
Az sonra
parmağımı çıkardım amından. Kılsız
kasıklarını okşadım. Yavaşça süzüldüm
aşağı doğru. Şimdi amını yalamanın
zamanı gelmişti. Karıma 30 yıllık evliliğimizde
pek çok kez yaptığım şeyi şimdi Tahire'ye
yapacaktım. Bacaklarını tutup daha da açmasını
istedim. Dizlerinden büktüğü ince, narin bacaklarını iki yana
açtı iyice. Hatta benim istediğimden daha fazla olmuştu. Tahire
gencecikti, elastik bir vücudu vardı. Karımın ahlayıp
ıhlayarak yaptığı şeyi bir çırpıda
fazlasıyla yerine getirmişti. Amına doğru eğdim başımı.
Tahire ne yapacağımı sanki biliyormuş gibi kaçamak gözlerle
bakıyordu.
Dilimi
uzattım ve amının üzerini yaladım. O an harika bir duygu
fırtınası esti içimde. Kabaran dalgalar gibi içim coşkuyla
doldu. Uzattım dilimi ve bir kez daha yaladım amını. Dudak
niyetine iki küçük yaprak kımıldadı bu anda. Hemen sonra
iştahla amına yumuldum. Kalçalarını kavradım
sıkıca, amına bastırmıştım yüzümü.
Sakallarım onun kılsız kasıklarına, amına,
kalçalarına değiyordu, onu ürkütüyor, titretiyordu. Ancak
amının üzerindeki ağzım da onu en az sakallarım kadar
titretiyordu. Tahire'den kedi yavrusuna benzer sesler geliyordu.
Amının yaprak misali dudaklarını emdikçe sesleri
çoğalıyordu.
Sikim patlamak
üzere olana kadar devam ettim amını emip yalamaya. Ama sonunda onun
minik amına girmek için daha fazla bekleyemeyeceğim belli
olduğunda kalktım. Aldığım kondomu çekmeceye
koymuştum. Onu alırken Tahire bacaklarını uzattı.
Narin bedeni nefes alıp verdikçe sarsılıyordu. Paketi açıp
kondomu çıkardım. Ekstra ince ve tırtıklı bir kondomdu
bu. Reyonda elime ilk gelen kutuyu almıştım, yoksa
bildiğimden değildi. Sikime kondom takmayalı uzun zaman
olmuştu. İncecik yağlı kondomu sertleşmiş sikime
takıp sıvazladım.
Tahire'nin gözleri
üzerimdeydi. Yatağa çıktım, dizlerimin üzerindeydim şimdi.
Bacaklarından tutup ayırmasını söylediğimde biraz
önceki gibi dizlerinden bükerek iki yana ayırdı. Biraz daha rahat
edebilmek için yastığı aldım, yine işaret diliyle
belinin altına koymasını istedim. Tahire çabuk kavrıyordu,
yastığı aldı, belini ve götünü kaldırıp
altına koydu. "Aferin sana!" dedim keyifle.
Şimdi
sıra onu gül goncası amından sikmeye gelmişti...
[Mehmet]
|