Temizlikçi Olacağımı Sanırken Pørnø Oyuncusu Oldum! (3) (Funda 44 Y., İstanbul)
Aradan birkaç hafta geçmiş ama Haldun aramamıştı.
Ben de aramaya çekiniyordum. Verdiği 500 Dolar suyunu çekmiş, annem
yeniden başımın etini yemeye başlamıştı.
Annemle aramız gerilmişti. Yeniden iş aramaya
başlamıştım. Hatta bir firma ile görüşme de
yapmıştım ama dönmemişlerdi. Ancak bir gece yatmaya
yakın çaldı telefonum. Yabancı bir numaraydı.
Açınca, "Fundacığım rahatsız etmedim
İnşallah?" diyen Haldun'un neşeli sesi geldi
kulağıma. "Yok, ayaktaydım, yatmamıştım daha..."
dedim çekingen bir sesle. "Hayatım arayamadım seni kusura bakma.
Ama sana bomba gibi haberlerim var. Yarın ajansa uğra da
ayrıntıları konuşalım canım, tamam mı
bebeğim?" dedi hızlı hızlı. Oldukça
kalabalık bir yerdeydi, arkadan bir sürü sesler geliyordu. "Nerdesin
sen, kaç gibi geleyim?" dediğimde, "Ben
havaalanındayım bebeğim, Antalya'daydım, orada işlerim
vardı, yeni indim uçaktan. Yarın öğleden sonra 1-2 gibi gel,
tamam mı, öpüyorum!" diyerek bir şey dememi beklemeden
suratıma kapattı.
Ancak öğrenmem gereken bir şey vardı, o yüzden geri
aradım. Birkaç sefer çaldıktan sonra açtı telefonu, "Şey
Haldun, şey diyecektim, yarın çekim olacak mı peki?" diye
çekine çekine sordum. Bir kahkaha atarak, "Hayatım bakıyorum çok
sevdin sen çekim yapmayı!" dedi. Sonra da, "Yok, yarın
çekim yok, sadece konuşacağız!" dedi ve kapattı yine
pat diye.
Sabah neşeli halimi gören anneme, "Akşam aradılar,
öğleden sonra beni bekliyorlarmış!" dediğimde benden
çok sevindi. Kahvaltıdan sonra güzel bir duş alıp
kurulandım. Ne giysem ne giysem diye uzun uzun düşündükten sonra
siyah renkli diz altıma gelen tek parça elbisemi giydim. Kilom nedeniyle
eskiden üzerime bol gelen elbise şimdi dar kalmış ve tüm vücut
hatlarımı belli ediyordu.
Yandan durup aynaya bakınca memelerimin ve götümün önden ve
arkadan yaptıkları çıkıntılar daha net belli oluyordu.
Sutyenimin izi de belli oluyordu. Bu konuda bir şey yapamazdım ama
beyaz pamuklu külotumun izi beni rahatsız etti. O zaman onu
çıkarıp kocamın (yani boşandığım
kocamın) aldığı ve iz yapmayan siyah renkli string külotumu
giyindim. Önden normal bir külot gibi görünürken arkadan götümün arasına
giriyordu. Ancak oldukça rahattı. Başımı da siyah
türbanımla bağlayıp hafif bir makyaj yaptım.
Annem beni görünce, "Maşallah benim yavruma, manken gibi
olmuşsun!" dedi yanaklarımdan öperek. Yeniden para gelecekti, bu
nedenle de yağ çekiyordu. "O köpek kocan kıymetini bilemedi
senin, ama İnşallah bundan sonra bilecek birini bulursun!"
dediğinde, "Aman anne sen de, ne evlenmesi, benim öyle bir niyetim
yok!" dedim. Ancak annem, "Senin olmayabilir ama benim var. Seninle
ilgilenen biri çıktı, sana müsait bir zamanda diyecektim, ama madem
konusu açıldı söyleyeyim..." deyince düşüp
bayılacaktım nerdeyse. "Anne sen ne diyorsun Allah
aşkına?" dedim tepki göstererek.
"Kızım aklını başına al. Daha
gençsin güzelsin, önünde uzun bir gelecek var. Bu şekilde nereye kadar
yaşayacaksın. Helal süt emmiş birini buldun mu git evlen. Bak
kocan ne yaptı, senden boşandı hemen evlendi, üstüne de çocuk
yapmışlar!" deyince sözünü kesip, "Çocuk mu?" dedim
şaşkınca. Annem, "Evet, Hale hamileymiş, tüp bebekle
yapmışlar, 4 aylık gebeymiş!" dediğinde büyük bir
şok yaşadım. Kocam Hale ile evlenmekle kalmamış,
üzerine çocuk yapmışlardı ve Hale şimdi hamileydi. 3
çocuğumun yanına bir de kardeş gelecekti. Tansiyonum düştü
birden, koltuğa zor attım kendimi. Başım dönüyordu çok
fena, gözlerim parlıyor, hiçbir şey göremiyordum.
Annem hemen ayaklarımın altına birkaç yastık koyup
uzandırdı beni. Yanıma oturup ellerimi ovalarken bir taraftan da
benimle ilgilendiğini söylediği adamla ilgili şeyler anlatmaya
başladı. "Adam 38 yaşında, senden biraz genç ama
olsun, önemli değil. Yaşlı bir annesi varmış,
kadın geçen sene ölünce tek kalmış. Daha önce hiç
evlenmemiş. Beşiktaş'ta oturuyormuş. Evlenince evin
hazır yani, dayalı döşeli, Beşiktaş gibi bir yerde hem
de. Sadece bir yatak odası takımı alınacak o kadar,
başka hiçbir şeye gerek yok..."
"Adam demiş, ben bu saatten sonra çocuk yapmak için evlenmem,
uyuşabileceğim, anlaşabileceğim bir kadın olsun
evleneceğim kadın demiş. Bizim Hatice'nin oğluyla aynı
işyerinde çalışıyormuş. Hatice'nin oğlu, bizim
komşumuz olan bir abla var, boşandı kocasından ama helal
süt emmiş bir kadındır, seni onunla
tanıştıralım mı deyince, adam tamam, olur demiş.
Ha, adamın adı da Baran bu arada. İşte geçen Hatice'ye
gittiğimde konuyu bana açtı, senin bir fotoğrafını
istedi benden. Ben de aradım bulamadım yeni bir tane. Benim
cüzdanımda olanı verdim. O da dün bana Baran'ınkini getirdi, dur
az bekle..." diyerek kalktı ve az sonra vesikalık bir
fotoğrafla döndü.
Fotoğrafı uzatıp, "Al bak, çok
yakışıklı adam, tam sana göre, esmer, sen seversin
esmerleri. Helal süt emmiş, yüksek tahsilli, yabancı dil bilen bir
adam. Boşandığın kocan öküzün biriydi. A'yı B'yi bir
araya getirip konuşamayan Hanzo'nun biriydi. Ama bu adam bambaşka.
İşyerinde yöneticiymiş, Hatice'nin oğlunun amiriymiş,
10 bin lira maaşı varmış adamın kızım, böyle
bir fırsat gelmiş ayağına kaçar mı Allah
aşkına. Adam elini sallasa ellisi, isterse her gece ayrı bir
karıyı koynuna alır ama öyle bir adam değilmiş bu. Eli
yüzü düzgün, namuslu, helal süt emmiş birini bul demiş Hatice'nin
oğluna, senden daha iyisini mi bulacak benim güzel kızım!"
dedi.
Annem adamı acayip allayıp pullamıştı.
Fotoğrafa baktım, siyah takım elbiseli, esmer ve
yakışıklı bir adamdı. Siyah saçlarının önü seyrelmişti,
geniş alnı daha da açığa çıkmıştı
böylece. Kahverengi gözlerinden kendinden emin ve cesur biri olduğu hemen
belli oluyordu. Kendime gelmiştim bu arada, yavaşça doğruldum. "Adam
senin 3 çocuklu olduğunu biliyor, önemli değil demiş. Seninle
tanışmak istiyormuş, fotoğrafın arkasında
telefonu var. Ben senin telefonunu vermiştim Hatice'ye ama adam, benim
aramam yanlış olabilir, Funda Hanım ararsa daha iyi olur
demiş. O kadar saygılı, alçak gönüllü bir adam işte! dedi
adamı övmeye devam ederek.
Baran'ın fotoğrafını cüzdanıma zorla koydurdu
annem. "Kızım sakın aramayı ihmal etme. Eğer
aramazsan adam vazgeçtiğini düşünür Maazallah, hemen bugün ara!"
dedi. Sonra da yanımda Hatice ablayı aradı ve "Hatice, ben
Baran bey oğlumun resmini verdim Funda'ya, çok beğendi, bugün
ararım dedi. Sen de söyle oğluna da ona haber etsin!" diyerek
kapattığında, "Anne sen manyak mısın ya?"
dedim tepki göstererek. "Ne var bunda kızım, tek mi
kalacaksın bu saatten sonra. Gül gibi fırsat ayağına
gelmiş, bunu kaçırmana izin veremem, kusura bakma. Hem ne kadar
kalacaksın benim yanımda, benim de kendime göre bir hayatım var!"
dedi.
Annem yanında kalmamdan rahatsızdı, bunu biliyordum ama
gidecek bir yerim yoktu. "Öyle olsun!" dedim, çok
alınmıştım. Annem bu sefer alttan alıp, "Kızım
ben senin iyiliğini düşünüyorum, iyi olmanı istiyorum. Adamla en
azından bir tanış, görüş, bakalım belki çok
beğeneceksin, sen de isteyeceksin evlenmeyi, bir kere görüşmeden ne
zarar gelecek Allah aşkına?" dedi.
Daha sonra da, "Keşke benim de babandan sonra talibim
çıksaydı, çoktan evlenmiştim şimdiye,
yaşlılıkta tek kalmak insana çok koyuyor kızım!"
dedi gülerek. "Anne sen de amma meraklısın evlenmeye!"
dediğimde güldü ve "Niye kız, evlenmek gibisi var mı? Kocan
çalışır getirir sen yersin, böyle benim gibi azıcık emekli
parasıyla bir ay geçinmeye çalışmazsın. Gece olunca da
basar yarağını amına, oh iyi ki evlenmişim dersin!"
dedi kahkaha atarak.
Annemin böyle çatlak tarafları vardı. "Keşke
şu Baran'ın babası olaydı da onu da ben alaydım!"
dedi omzuma vurarak. "Anne azmışsın sen!" dedim tepki
göstererek, ama annemin benim tepkimi anlayacak durumu yoktu. "65
yaşındayım kızım, yalnızlık zor. Baban öleli
10 sene oldu, 10 senedir dulum, elime erkek eli değmedi, ben de
kadınım, benim de ihtiyaçlarım var. Ayıp değil ya bu?
Allaha şükür sağlığım yerinde, benim
yaşımdakiler amına bir kilo bez bağlayıp elinde ilaç
torbalarıyla geziyor. Karşıma düzgün bir adam çıksa hemen
evlenirim!" dedi karşılık olarak.
Annem dediği gibi 65 yaşındadır, ancak
yaşına rağmen yüzünde çok fazla kırışık
yoktur. Ben kapalı bir kadın olsam da annem başı açık,
modern bir kadındır. Ben de geçmişte onun gibiydim, ama 10
yıl önce kendi isteğimle kapanmıştım. Annem bu
yaşında bile ayda en az bir kere kuaför ve güzellik merkezine gider,
saçlarına ve cildine bakım yaptırır. Babamdan kalan emekli
maaşının bir kısmını bu şekilde harcamaktan
çekinmez. Tüm bunları kendine yeni bir koca bulmak için yapıyor olsa
da 10 yıldır muradına eremedi. En son aldığım 500
Doların bir kısmı ile annemin kuaför ve güzellik merkezine biriken
borçlarını kapatmıştım hatta. 1,65 boyunda etine
dolgun, benim gibi açık tenli ama benden farklı olarak kahverengi
gözlü bir kadındır...
Açık gri renkli üzeri taşlı terliklerimi giyindim, çorap
giymemiştim. Annem, "Kız sen külot giymedin mi?" diye sorunca,
"Giydim anne, olur mu öyle şey tövbe tövbe. İz yapmayan külotumu
giyindim!" dedim açıklamada bulunarak. "Ha, iyi tamam. Gerçi
giymesen de olur bu sıcakta. Ben giymiyorum vallahi, çok da rahatım!"
dedi hınzırca gülerek. "Anne sen insanı hasta edersin!"
dedim çantamı omzuma asarken.
Tam çıkacakken geriye dönüp, "Anne sen benim hangi
fotoğrafımı verdin?" diye sordum. "Benim
cüzdanımda vardı dedim ya kızım, onu verdim, ahan da
şu!" dedi ve duvarda babamın fotoğrafının
çerçevesine sıkıştırdığı vesikalık
fotoğrafımı getirdi. "Anne Allah aşkına, sen
adama bunu mu gönderdin?" dedim tepki göstererek.
İki sene önce boşandıktan sonra kimliğimi yenilemek
için çektirdiğim fotoğraftı bu. Depresyonda olduğum bir
zamanda çektirmiştim. Bakımsızlığım ve ruh halim
bu küçük fotoğrafta belli oluyordu. Boş gözlerle bakıyordum.
Alınmamış kalın kaşlarım ve
dudaklarımın üzerinde bu küçük fotoğrafta bile belli olan siyah
tüylerim vardı. Başımı mavi ve yeşil desenli büyük bir
türbanla çenemin altından sıkıca
bağlamıştım. Üzerimde ise siyah bol pardesüm vardı.
Şu anki görüntümden çok uzak bir haldeydim o zaman.
"Adam bu fotoğrafı görse kaçar, bakmaz bana, bu
fotoğraf verilir mi?" dediğimdeyse ilginç bir cevap verdi annem.
"Olur mu kızım adam çok beğenmiş seni, Hatice öyle
dedi bana!" deyince çok şaşırdım. Üniversite mezunu,
ayda 10 bin lira maaş alan bir adamın bu fotoğraftaki halimi
beğendiğini duymak çok garipti...
500 Doları alınca aldığım, nerdeyse yüzümün
yarısını kaplayan siyah güneş gözlüklerimi taktım.
Elbisemin üzerine bir şey giymeden çıktım. Yolda otobüs
durağına gidene kadar erkeklerin bakışlarını
üzerimde hissettim. Topuklu terliklerimin üzerinde yürürken ister istemez götüm
sallanıyordu. İz yapmayan ve götümün arasına giren külotum
nedeniyle siyah elbisemin altında götümün yanaklarının sağa
sola sallanışlarını hissediyordum. Bunu elbette erkekler de
görüyordu. Üzerime en azından ince bir yelek giyebilirdim, bu şekilde
çıktığıma pişman oldum. Ama geriye dönmek de istemediğim
için yürümeye devam ettim.
Durakta beklerken iki erkek çocuğunun konuşmalarını
işittim. Benim hakkımda konuşuyorlardı. "Öf
karıdaki göte bak amına koyim!" diyene öbürü, "Ulan ne
sikilir bu göt be!" diyerek karşılık verdi. Kendi
oğlumun yaşındaki çocuklardı bunları söyleyen.
Utandığım için hiçbir şey diyemedim. Sadece durağın
arka tarafına geçtim görünmemek için.
Otobüs dolu geldi. Ayakta gidiyordum. Öğle saati olmasına
rağmen otobüse her duraktan yolcu biniyordu. Orta kapının
karşısında camın kenarındaydım. Bir ara arkamda
bir şey hissettim. Başımı yan çevirdim. 60-65 yaşlarında
yaşlı bir adam hemen arkamdaydı. Rahatsız olduğumu
gösteren bir bakış attım, ama gözümdeki güneş gözlükleri
ile etki etmedi, adam üstüne alınmadı hiç.
Otobüs sallandıkça ve yolcular bindikçe adama doğru
yaslanıyordum ister istemez. Babam yaşındaki adamın elinin
o kalabalıkta götümde gezindiğini anladım, ama çok
utandığım için bir şey diyemedim. Adam resmen götümü
avuçluyordu. Kaba elini götüme bastırıyordu. Otobüs zaten
sıcaktı ve ben daha da terlemeye başladım. Sonunda
dayanamadım ve otobüs Taksim'e gelmeden kırmızı
ışıklarda beklerken şoförden orta kapıyı
açmasını rica ettim. Kapı açılır açılmaz kendimi
dışarı attım. Biraz daha kalsaydım yaşlı
adam ayaküstü sikecekti beni.
Ajansın olduğu Tarlabaşı'na gidene kadar erkeklerin
rahatsız edici bakışlarını hep hissettim. Aralarda
birkaç tanesi laf da attı. "Türbanlıdaki göte bak!" yada, "Uf
bacaklara bak kaymak gibi!" diye benim de duymamı isteyecekleri
şekilde yüksek sesle konuşmalarını duydum. Yanından
geçtiğim bir tanesi ise, "Şunun gibi türbanlılara hasta
oluyorum!" dediğinde dönüp baktım. Adam o an neye
uğradığını şaşırdı ve hemen
başını öte tarafa döndü. Ama bu söz açıkçası
hoşuma gitti. Diğerlerinin cinsel içerikli laf atmalarının
yanında daha masum kalmıştı adamın bu sözü. Işıklarda
beklerken bir arabanın içinden, "Af edersiniz, istediğiniz yere
bırakabilirim!" diyen bile oldu. Kapalı, türbanlı bir
kadın olmama rağmen adam kedinde bu cesareti bulmuştu.
Sonunda kendimi ajansın olduğu binaya zor attım.
Merdivenleri ağır ağır çıkıp altıncı ve
en üst kata çıktım. Zile bastım, biraz sonra içerden sesler
geldi ve kapı açıldı. Karşımda en az 1,90 boyunda
Zebellah gibi bir kadın duruyordu. "Buyurun, kime
bakmıştınız?" diye sordu. Uzun sarı saçları
beline dökülüyordu. Çok güzel, kemikli bir yüze sahipti. Kaşları özenle
alınmıştı. Üzerinde siyah mini bir etekle
kırmızı ip askılı bluz vardı. Devasa ve sutyensiz
memeleri bluzun altında dimdikti.
Görüntüsü kadın olsa da bir kadına göre kalındı
sesi. Karşımdakinin bir kadın değil de travesti
olduğunu anlamam fazla uzun sürmedi. Ancak anladığımda çok
tuhaf oldum. Uzun yıllar iğrenerek baktığım
insanlardı travestiler, ama şimdi yarım metre ötemde bir tanesi
duruyordu. "Şey, ben Haldun Beye bakmıştım..."
dediğimde, gür ama efemine sesiyle, "Haldun aşkım, bir
bayan var seni görmek isteyen!" diye seslendi.
Az sonra Haldun, "Ooo, hayatım gelsene içeri, sen
yabancı mısın, niye bekliyorsun?" dedi ve omzuma elini
koyup içeri geçmemi istedi. Travesti yana çekildi bu sırada. Haldun, "Deniz,
bu sana bahsettiğim Funda Hanım!" dediğinde, "Aaa, çok
özür dilerim, ne olur affedin beni, tanıyamadım!" dedi ellerini
önünde birleştirip yalvaran bir sesle. "Estağfurullah, ne
haddime!" dedim.
Ben içeri geçerken Deniz de kapıyı kapadı. Yine tüm
perdeler çekiliydi ve içerisi klimadan dolayı buz gibiydi. Haldun koltuğa
oturmamı isterken Deniz karşımızda ayakta duruyordu. Parke
zemin üstündeki çıplak ayakları en az 45-46 numara var gibiydi.
Vücudunda ve yüzünde tek bir kıl veya tüy yoktu. Bacakları ve
kolları benimkilerden daha temizdi. Onun varlığından
rahatsız olmuştum, ama belli etmemeye çalışmam gerekiyordu.
Haldun nasılsın, iyi misin faslından sonra hemen konuya
girdi. "Hayatım senden sonra Antalya'ya gittim. Orada da çekimler
vardı, daha dün bitti. O yüzden seni arayamadım. Videon harika
sonuçlar aldı, çok sevildi. O yüzden seninle uzun dönem
çalışacağımız belli oldu. Şimdi yarın
Şile'de çekimimiz olacak. Orada devamlı
çalıştığımız bir yerimiz var, oraya gidip
çekimleri yapacağız. Deniz de bizimle olacak!" dediğinde, "Bir
dakika bir dakika, nasıl yani?" dedim elimi kaldırıp.
Deniz dudağını büzerken, Haldun, "Deniz bizimle
uzun zamandır çalışan ve çok iyi reytingler alan bir
arkadaşımızdır. Merak etme seninki de olacak bizimle,
Kaancığım da gelecek!" dedi gülerek. Deniz, "Bakıyorum
aşkını bulmuşsun!" dedi kahkahayla. "Nasıl ya,
ben anlamadım?" dediğimde, Haldun, "Hayatım
anlamayacak bir şey yok, yarın grup çekimi yapacağız!"
dedi.
O an vücudumdaki tüm kan çekildi sanki, sabahki gibi başım
döner oldu. "Ben böyle bir şeyi kabul etmem!" dediğimde,
Haldun, "Hadi ama, niye böyle yaptın şimdi, senin de çok
hoşuna gidecek, üstelik paran hazır!" dedi ve elini cebine
attı. Rulo halinde yeşil Dolarlardı elinde tuttuğu. "Burada
500 Dolar var hayatım, iş bitiminde 500 Dolar daha alacaksın.
İtiraz etmek yok, çünkü bu filmin siparişi geçildi, ödemesini de
aldım. Bu saatten sonra cayarsan anamı sikerler benim. Tabii o
durumda ben de senin ananı sikerim, anlıyor musun!" dedi
tehditte bulunarak.
Kalbim deli gibi atıyordu. Ellerim titriyordu. Haldun yerinden
kalkıp parayı zorla elime tutuşturdu. Bu sırada Deniz bir
bardak su alıp gelmişti, "Al şunu iç hayatım!"
dedi nazikçe. Soğuk sudan birkaç yudum aldım. Haldun, "Uzun bir
çekim olacak bu, onun için Şile'ye gidiyoruz. Orada çalışma
ortamı çok daha güzel, dış çekimler de olacak zaten. Deniz ve
Kaan her türlü sikecekler seni!" dediğinde bardağı elimden
düşürmemek için sıkıca tuttum.
Haldun, "Aşkım daha önce götten yaptın mı?"
diye sorunca daha fazla dayanamadım ve "Ya sen manyak
mısın, ben kabul etmiyorum böyle bir şeyi!" dedim ve
parayı üstüne attım. Ancak Haldun hiç beklemediğim bir tepkiyle
yerinden fırladı ve çenemi tuttu sıkıca. "Bana bak
orospu, ya yarın gelirsin yada videonu hemen bugün internete koyarım,
ne mal olduğunu herkes öğrenir!" dedi sertçe. Yerine oturmadan
önce üstüne attığım parayı yeniden elime tutuşturdu.
Ağlamak istiyor ama ağlayamıyordum. Deniz, "Hayatım
çok güzel zamanlar bizi bekliyor. Hiç korkma, belli ki daha önce anal deneyimin
olmamış, merak etme. Burada bu işin profesyoneli duruyor. Ben
götümle para kazanıyorum aşkım, sana her türlü yardımcı
olurum!" dedi beni ikna etmeye çalışan bir tonla.
Haldun, "Dediğim gibi grup çekimi olacak. Deniz ve Kaan
birlikte sikecekler seni, sonra Kaan Deniz'i sikerken sen de Deniz'le
sevişeceksin!" dediğinde kalbim güm güm atmaya
başladı. Deniz'e baktım, benim neden
baktığımı anlamıştı. Deniz'in
yarağı vardı halen, kestirmemişti. Deniz
bakışlarım arasında siyah mini eteğini yukarı
sıyırdığında gördüğüm şey
karşısında aklım çıkacaktı nerdeyse. İnik
haliyle bile Kaan'ın kalkık yarağıyla boy ölçüşecek
denli uzun ve kalındı Deniz'in yarağı. Kasıkları,
taşakları ve yarağında tek bir kıl yoktu.
Haldun, "Hayatım görüyorsun, anlatmaya gerek yok, her
şey ortada. Deniz'in yarağı kalkık halde 22 santim geliyor,
öyle olunca da onu saf dışı edemiyoruz!" dedi gülerek.
Deniz eteğini indirdikten sonra, "Aşkım hiç korkma, çok
kolay olacak her şey!" dedi bir öpücük atarak.
Bir süre hiç konuşmadan başım öne eğik kaldım.
Elimdeki parayı sıkı sıkı tutuyordum. Sonra, "Ben
onu alamam!" dedim, görüntüsü bile beni korkutmuştu. Haldun, "Sen
de aldığın kadarını alırsın!" dedi
kahkahayla. Sonra da, "Aşkım sana dediğim o konuyu ne
yaptın, hani birilerini bulacaktın?" diye sordu. "Kusura
bakma da etrafımda hadi gel pørnø filmde oynayalım diyebileceğim
kimse yok benim!" dedim.
Haldun kulağını kaşıyıp, "Yazık,
kötü oldu bu. Bize de yeni yüzler lazım. Senin çatlak Müge 60
yaşındaki ablasını bile oynatmıştı para için!"
dediğinde hayretten ağzım açık kaldı. "Ne?"
dedim şaşkınca. "Evet, niye şaşırdın.
Kadın 60 yaşındaydı ve üstelik çok harika bir çekim
yaptık, Kaan'la çekmiştik. Sen de bilirsin Deniz, bizim Müge'nin
ablası vardı ya!" dediğinde, "Bilirim, bilmez miyim!"
dedi Deniz yanıt olarak.
Bir an neye uğradığımı
şaşırdım. Müge'nin ablası Neşe abla 62
yaşındaydı. 3 çocuk ve bir sürü torun sahibi bir
kadındı. Arada bazen anneme gelir oturur yada annem onun yanına
giderdi. Evi bizden birkaç sokak aşağıdaydı. Kocası
birkaç sene önce ölmüştü.
"Ya siz ciddi misiniz, şaka mı bu?" dediğimde,
"Ne şakası hayatım, sana gerçekleri söylüyorum ben.
Kadın bize geldiğinde 60 yaşındaydı. Müge seni doktora
götüreceğim diye bize getirmişti. Kadına o zaman 2.000 Dolar
ödeme yaptım ikna etmek için. Bu parayla dişlerimi
yaptırırım dedi alırken. Zor bela ikna oldu ama sonra
harika bir iş çıkardı. O çektiğimiz film yaşlı
kadın kategorisinde halen en çok izlenen filmlerimizden biri. Ben de o
filmden iyi para kazandım. Müge'ye de 1.000 Dolar ödemiştim!"
dediğinde artık bunun şaka olmadığını
anlamıştım.
"Ya bu kadının bir sürü çocuğu, torunu var,
nasıl iş bu?" dediğimde, Haldun, "Hayatım, sana
daha önce de söyledim. Biz öyle alelade sitelerle iş yapmıyoruz.
Hepsi yüksek meblağ ödenerek üye olunan siteler. Tanınmanız,
bilinmeniz mümkün değil. Bu konuda için rahat olsun. Senin Müge senelerdir
film çekiyor, şimdiye kadar hiçbir şey duydun mu bununla ilgili?
Duyamazsın çünkü mümkün değil!" dedi.
Neşe abla 2 sene önce dişlerini özel bir dişçide
yaptırmıştı, şimdi o yaşında benden daha
güzel dişlere sahipti. Demek o para buradan gelmişti.
Haldun'un bu konuşması sonrası, "Benim de annem var!"
dediğimde ikisi de başını kaldırıp baktı.
Haldun, "Resmi var mı yanında?" diye sorunca
cüzdanımda duran fotoğrafını çıkarıp
uzattım. Haldun fotoğrafı görür görmez, "Harika,
muhteşem, işte bu!" dedi. Sonra da annemle ilgili sorular sordu.
"Benden biraz daha kısa 1,65 boyunda. 65 yaşında
ama sağlıklıdır, ufak tefek rahatsızlıkları
dışında çok şükür iyidir. Kilosu biraz var, nasıl
diyeyim, benden daha hafif o kesin, herhalde 70 kilodur, en fazla 75. Açık
tenlidir, saçları aslında kahverengidir, ama o senelerdir sarıya
boyatıp aralara gölge attırır. Bu yaşında kuaförlerden
güzellik merkezlerinden çıkmaz. Memeleri büyük ama sarkıktır,
ama öyle çok da sarkık değil, kalçaları da geniştir!"
dediğimde, yine, "Muhteşem muhteşem!" diyerek ellerini
çırptı birkaç defa.
Sonra da annemin fotoğrafını masanın üzerine koydu
ve bu halde fotoğrafını çekti birkaç sefer. Elinde telefonla
karşıma oturdu, bir şeyler yazıp durdu telefonda. Hemen
sonra telefonu çaldı. İngilizce konuşmaya başladı, hararetli
ama neşeli bir konuşmaydı. Annemin fotoğrafını
elinde tutuyor, bakıp bakıp bir şeyler söylüyordu. O ara benim
telefonum çaldı, yabancı, kayıtlı olmayan bir
numaraydı. Meşgule attım hemen.
Az sonra Haldun konuşmasını bitirip karşıma
oturdu ve "Hayatım harika haberlerim var sana, bizim büyük
patronlardan biriyle konuştum şimdi, annenin resmini çekip gönderdim.
Adam bayıldı, çok beğendi. Hemen bir film çekmemizi istiyor
annenle. Onu ikna etmelisin mutlaka. Anneni ikna edersen 2.000 Dolar ödeme
yapacağım, bu onun alacağı para olacak, sana da ayrıca
1.000 Dolar vereceğim!" dedi ve bir şey dememi beklemeden
kalkıp içeri geçti.
O sıra Deniz, "Hayatım hiç sıkıntı yapma,
annenle tatlı dille konuş. Müge'nin ablası kabul ettiyse seninki
haydi haydi eder!" derken Haldun geldi. Elinde yeşil yeşil
Dolarlar vardı yine. "Al hayatım, burada 1.000 Dolar var, bu
annenin alacağı paradan. Kalan 1.000 Dolarla seninkini yarın
ayrıca veririm. Üzerimden bu kadar çıktı, yoksa hepsini
verecektim. Yarın anneni de getir, onu da çekime dahil ederiz. Deniz, senin
için sıkıntı olur mu aşkım?" diye sordu Deniz'e. Deniz,
"Ne sıkıntısı hayatım, aksine memnun olurum!"
dedi gülerek.
Deniz sonra bana dönerek, "Bak aşkım, yaşlı
kokana sosyete karılarına jigololuk yapıyorum ben, senin
annenden daha yaşlı, çirkin karıları sikiyorum sırf
paraları var diye. Daha bir ay önce her gün gazetelerde, televizyonlarda
gördüğün çok zengin bir işadamının karısı ile
Antalya'daki villasında iki gün tatil yaptım. Tatil dediğimin de
ne olduğunu anlamışsındır herhalde. 2 gün için 5.000
Dolar para aldım, kadın çok memnun kaldı. Bahsettiğim
kadının iki oğlu dört de torunu var. Görsen miden kalkar
kadını. O kadar berbat bir şeydi. Dışarıda,
davetlerde bir ton makyajla çok güzel görünen kadın yatakta hortlak
gibiydi. Hiç sıkıntı yapma, annem ifşa olur diye korkun
olmasın, hiçbir şey olmaz!" dedi elini dizime vurarak.
Onun bu sözlerinden sonra bardakta kalan suyu içtim. Annemin
adını vermemin nedeni sabah benimle yaptığı
konuşmaydı. 65 yaşındaki annemin erkeksizlik
başına vurmuştu. Aynı zamanda başka bir sebep de
annemin paraya olan aşırı düşkünlüğüydü. Annem dini
imanı para olan bir kadındı. Babam senelerce annemin bu huyundan
çok çekmiş, nefret etmişti. Babamın bana, senin bu anan para
için götünü siktirir dediği çok olmuştu. Anneminse buna cevabı
babamı doğrular gibi gülmek olmuştu her seferinde.
Kalkmadan önce, Haldun, "Hayatım bugün çekim olmayacak dedim,
ama çok minik bir çekim yapmak istiyorum ikinizle!" dediğinde kalbim
şiddetle atmaya başladı. "Deniz hayatım geç şöyle!"
dediğinde, Deniz kalktı ve önüme geçti. Mini eteğini
sıyırdığında devasa yarağı tam
karşımdaydı. Haldun, "Aşkım ağzına
alacaksın sadece, sikiş olmayacak, 30-40 saniyelik mini bir çekim
istiyorum!" deyince yutkundum.
Deniz, "Hayatım sıkıntı yapma, hadi!"
dedi iri eliyle yüzümü okşayarak. Bardağı sehpaya
bıraktım ve öne doğru eğildim. Başımı
kaldırıp Deniz'e baktım. Gülümseyerek, "Hadi!" deyince
yarağının kafasını aldım ağzıma. Yarak
bir anda içine dolan havayla şişen bir balon gibi şişmeye
başladı. Ben kafasını emdikçe yarak aşağı
yukarı sallanıyordu. Kafasını dilimle yalayıp emerken,
Haldun minik bir kamera ile çekim yapıyor ve etrafımızda
dolanıyordu.
Sağ elimi yarağın üzerine attığımda,
Deniz, "Evet, işte böyle bak isteyince oluyormuş!" dedi.
Birkaç defa yarağı ağzıma iyice sokup çıkardım,
ama o anda bile yarağın yarısından fazlası
dışarıda kalıyordu, kafasına tükürüp emdim. Haldun, "Mükemmel!"
diyerek kestiğinde sehpanın üzerindeki peçete ile sildim
ağzımı. Deniz'in yarağı kolum gibi olmuştu. O an
yarın ne yapacağım ben bununla diye korktum.
Haldun çıkarken, "Tıraşlı mısın?"
diye sordu. Ben bön bön suratına bakarken, Deniz, "Hayatım
amın tıraşlı mı?" dedi açıklamada bulundu. "Şey,
yok ama olurum..." dediğimde, Haldun atılıp, "Yo yo,
sakın yapma, en doğal naturel halinle olmalısın. Seninle
annenin patronlar tarafından bu kadar sevilmesinin sebebi de doğal,
hayatın içinden kadınlar olmanız bebeğim. Tarlada
ırgat, mutfakta aşçı, yatakta orospu misali!" dedi kahkaha
atarak. "Yarın en doğal, en kapalı halinle gelmeni
istiyorum. Hatta çarşaf bile giysen olur, tamam mı bebeğim?"
diyerek yanaklarımdan öptü. Sonra da bir CD uzattı.
"Bu nedir?" diye sordum. "Eğer halen içinde
şüphe varsa diye veriyorum bunu. Müge'nin ablasının kaydı,
ham kayıttır, takıp izlediğinde görürsün doğru
söylediğimi!" dedi. CD'yi çantama attım. Üzerimde 1.500 Dolarla
aşağı indim. Ajansın içi buz gibiydi ama ben yine de terlemiştim.
İçerde meşgule attığım arama geldi aklıma. Geri
aradım, birkaç kez çaldıktan sonra açıldı. "Pardon,
biraz önce beni aramıştınız?" dedim. Oldukça kibar bir
erkek, "Funda Hanım merhaba, kusura bakmayın dayanamayıp
sizden önce ben aradım, ben Baran!" dediğinde o gün üçüncü kez
düşüp bayılacaktım...
[Funda]
|