Temizlikçi Olacağımı Sanırken Pørnø Oyuncusu Oldum! (1) (Funda 44 Y., İstanbul)
Merhaba, adım
Funda. 44 yaşında, 3 çocuk annesi bir kadınım. Kocamdan 2
sene önce boşandım. Beni en yakın arkadaşımla
aldatmıştı çünkü. Üstelik bu işi, hiç utanmadan benim
yatağımda yapmışlardı ve ben de buna gözlerimle
şahit olmuştum. Annem hasta olduğu için 2 gün onda
kalmıştım. Kocam benim bir gün daha kalacağımı
sanıyordu. Ancak annem, "Ben iyiyim kızım, sen git, kocanı
çocuklarını ihmal etme!" deyince eve dönmüştüm. Ve yatak odamda
kocamla arkadaşım Hale'yi anadan doğma bir halde sikişirken
yakalamıştım.
Dava açtıysam da kocamın peşimden
koşacağını, boşanmamam için yalvarıp
yakaracağını zannediyordum. Sonuçta 22 sene aynı
yastığa baş koymuştuk ve biri 21, diğeri 18
yaşında iki kızla, 15 yaşında bir erkek evlat
vermiştim kendisine. Gerçi peşimden koşup yalvarıp yakarsa
da onu affedecek değildim.
Oysa gerçek hiç de umduğum gibi çıkmadı. Kocam
açtığım boşanma davasının üzerine balıklama
atladı. 22 yıllık evliliğimiz 15 dakikada bitti.
Çocuklarım boşanmanın sorumlusu olarak beni gördüklerinden
babalarında kalmak istediler. Boşanmanın üzerine bir de
çocuklarımdan ayrı kalmanın üzüntüsü eklendi böylece.
Annem boşandığım için bana ağzına geleni söyleyip
durdu. Zamanında babamın da kendisini
aldattığını, ama bunun boşanmak için bir neden
olmadığını söyledi. Yine de kadınlık gururum
incinmişti. Boşanmayıp bunu kabullenmek yapabileceğim bir
şey değildi. Hem de bunu en yakın arkadaşımla
yapmışken. Kocamdan aldığım tazminat ve bağlanan
nafaka öyle pek bir şeye yetecek gibi değildi. Annemin babamdan kalan
emekli maaşından başka geliri yoktu ve aldığım
boşanma tazminatı da kısa zamanda suyunu çekti. Şimdi
sadece nafakam ve annemin emeklisi ile geçiniyorduk. Ama annem sürekli iş
bulmam konusunda sıkıştırıp duruyordu. Kaç
zamandır yalnız yaşıyordu ve benim gelmemle beraber huzuru
da kaçmıştı.
Ben, Kız Meslek lisesini birincilikle bitirmiş, ama sonrasında
çalışmamıştım hiç. Bu yaşımdan sonra nerede
iş bulup da çalışacaktım. Yine de şansımı
deneyip birkaç yere başvurdum. Yemek, temizlik gibi işlerdi bunlar.
Ama her biri olumsuz sonuçlandı. Yaşımdan ve daha önce hiç
çalışmadığımdan dolayı, kimse beni işe almak
istemiyordu. Bütün bu olumsuzlukların üzerine kocamın Hale ile
evlendiğini duyunca daha da yıkıldım. Hale hem kocamı,
hem de çocuklarımı elimden almıştı.
Depresyona girdim. Boşandığım için kendime kızar hale
geldim. En azından eskiden iyi kötü giden bir evliliğim vardı ve
geçim sıkıntısı nedir bilmezdim. Kocam
çalışır getirir, ben de yerdim. Ama şimdi durumlar
sıkışıktı. 42 yaşında gerçek hayatla
tanışmıştım.
Bir gün mahalleden çocukluk arkadaşım Müge ziyaret etti, o andan
sonra da hayatım değişti. Müge'ye, "Bana bir iş ayarlasana!"
dediğimde, "Tamam, bakarım!" dedi. Müge'nin çevresi genişti. En
azından şansımı denemiş olacaktım.
Arkadaşım da olsa Müge sağlam ayakkabı değildi.
Evlenmiş, ama boşanmıştı. Kocasını
aldatmıştı çünkü. Kocasından boşandıktan sonra da
pek çok erkekle ilişkisi olmuştu. Bir giyim mağazasında
çalışıyordu. Giyimi, kuşamı, hal ve hareketleri ile
kaşarın önde gideni olduğu hemen belli oluyordu. Böyle bir
kadından bana iş bulmasını istemiştim, ama
yapabileceğim başka da bir şey yoktu.
Birkaç gün sonra Müge aradı, "Sana göre bir iş buldum, şu adresi
yaz, orada Haldun bey var, gidip onunla konuş yarın, adresini ismini
falan benden aldığını söyle!" diyerek bir adres verdi.
Ardından da, "Haa, bana bak, öyle köylü gibi giyinme, biraz güzel giyin,
ekmek aslanın ağzında kızım, biraz süslen püslen!"
dedi kahkahayla.
Tesettürlü bir kadındım ve süslenip püslenmek, vücut
hatlarımı belli eden giysiler giymek gibi adetlerim hiç yoktu. Ama
Müge'nin dediği de doğruydu. İnsanlar işe alırken
biraz da bunlara bakıyordu. Ertesi gün siyah uzun bir etekle bordo renkli
uzun kollu bluzumu giydim. Başımı siyah beyaz desenli büyükçe
bir türbanla bağlarken hafif bir de makyaj yaptım. Siyah, topuklu
ayakkabılarımı giydim.
Boşanmak yaramamıştı bana. Evliyken 60-65 kilo
arasında gider gelirdim, boyum da 1.70 olduğundan her zaman
zayıf görünürdüm. Ama boşandıktan sonra
yaşadığım stres nedeniyle kendimi yemeğe vermiş
ve 85 kiloya çıkmıştım. Bir türlü veremiyordum fazla
kilolarımı. O nedenle giysilerim de dar geliyordu artık.
Eteğim popomu oldukça belirgin hale getirirken bluzum da üzerime
yapışık gibiydi. Memelerim epey bir belli oluyordu. Müge ekmek
aslanın ağzında derken haklıydı. Çaresiz
katlanacaktım buna.
Üzerime pardesümü almadan çıktım dışarı. Bu halimle
kendimi teşhir ediyormuşum gibi oldum. Otobüste ve yolda yürürken
bazı erkeklerin bakışlarını üzerimde yakaladım.
Çok utandım ama bir şey diyemedim, yapamadım. Tesettürlü de
olsam vücut hatlarım belli olduğundan bakıyorlardı bana.
Müge'nin verdiği adres Tarlabaşı taraflarında bir yerdeydi.
Buraya daha önceleri hiç gelmemiştim. Çocuklarım ve kocamla Taksim'e
geldiğim olurdu, beraber İstiklal caddesinde gezer, yemek yer,
alışveriş yapardık. Ama buralar hiç
tanımadığım yerlerdi. Sokakta gördüklerim daha önce
rastlamadığım, pek tekin olmayan tiplerdi. Doğrusu
sokaklarda yürürken korkmadım değil. Sonunda sora sora binayı
buldum.
Müge gideceğim yerin bir Casting ajansı olduğunu, filmlere,
dizilere ve reklamlara oyuncu seçip gönderdiklerini söylemişti.
Binanın girişinde ne bir tabela, ne de isim vardı firma ile
ilgili. Zaten bina da oldukça eskiydi ve sanki içinde kimse
yaşamıyormuş gibi görünüyordu dışardan bakınca.
Ajans 6. ve en üst kattaydı. Asansör
olmadığından yürüye yürüye çıktım merdivenlerden.
Kalbim heyecandan deli gibi çarpıyordu. Eski, tavana kadar yükselen iki
kanatlı ahşap kapının yanındaki zile bastım.
İçerden az sonra topuk sesleri geldi. Boyaları yer yer dökülmüş
kapının bir kanadı açıldı gıcırdayarak.
25-26 yaşlarında görünen ve oldukça yoğun makyajlı genç bir
kız açtı kapıyı. 1-2 saniye baktı ve "Buyurun?" dedi
küçümser bir halde. "Şeey, ben Haldun beyle görüşecektim, Müge
hanımdan..." derken lafımı kesti ve "Bir dakika!" diyerek
kapıyı üzerime kapadı. Şok oldum, ama ses de
çıkartamadım. Topuk sesleri geldi yine içerden, az sonra
kapının kanadı gene gıcırdayarak açıldı.
Bu kez orta yaşlı bir adam vardı kapıda. "Buyurun?"
deyince, "Şeey, beni Müge hanım gönderdi." dedim utangaç
şekilde. Adam, "Müge Hanım?" dedi sanki tanımıyormuş
gibi yaparak. Ama sonra, "Haa, bizim çatlak Müge, tamam, ha siz şey, yoksa
Funda hanım mısınız?" dedi. Müge anlaşılan
bahsetmişti benden, "Evet, benim, siz de Haldun bey misiniz?" deyince
"Evet, evet, buyurun, buyurun!" dedi bir eliyle içeriyi işaret ederek.
Burası bir evdi aslında ama ofis olarak kullanılıyordu.
Salon olan kısımda eski ve büyükçe bir masa ve sandalye ile
karşıda pencerenin yanında kenarları
yırtılmış ve sökülmüş deri kaplı eski iki tane
koltuk vardı. Masanın üzerinde ne bir bilgisayar, ne de telefon
vardı. Bütün perdeler gündüz vakti olduğu halde çekiliydi ve içeriyi
tavandaki spot ışıklar aydınlatıyordu. Klima içeriyi
buz gibi yapmıştı, dışarının
sıcağına karşılık içerde kış mevsimi
yaşanıyordu sanki. Duvarlardaki boyalar yer yer dökülmüştü.
Haldun Bey 45-46 yaşlarında, kafasında hiç saçı olmayan,
top sakallı bir adamdı. Saçını bu şekilde
tıraş etmiş gibiydi. Uzun boylu ve zayıftı. "Buyurun!"
diyerek eski koltuğa oturmamı işaret etti. Kendisi de karşıma
geçip oturdu. Kız bu sırada masanın arkasındaki sandalyeye
oturdu, ama küçümseyici bakışları üzerimdeydi. Bu arada
kızın kıyafeti de bir garipti. Mini bile olmayan küçücük siyah
bir etek giymişti. Kalçaları, bacakları meydandaydı.
Bacakları yağ sürülmüş gibi parlıyordu. Götü de
çıkıntı yapmıştı iyice. Üstünde ise beyaz, ip askılı
bir atlet vardı ve beyaz atletin altından siyah sutyeni görünüyor,
koca memeleri olduğu gibi belli oluyordu. Ayağında ise oldukça
yüksek topuklu kırmızı bir ayakkabı vardı. Uzun
sarı saçlarını arkadan atkuyruğu yapmıştı.
Haldun Bey, "Buyurun, sizi dinliyorum!" deyince daha da heyecanlandım.
"Şeey, Müge Hanım verdi adresinizi, ben iş arıyorum da..."
dedim çekinerek. Haldun Bey bu ara tepeden tırnağa süzüyordu beni.
Gözleri bluzumun altından belli olan memelerimdeydi.
Bakışlarından rahatsız oldum, ama utandığımdan
dolayı bir şey diyemedim.
Sözlerime bir süre cevap vermeden uzun uzun baktı bana. Sonra da, "Hımm,
daha önce nerelerde çalıştınız, neler yaptınız,
anlatsanıza kendinizi!" deyince, ne anlatacağımı bilemedim.
Hayatım oldukça boş geçmişti çünkü. Genç yaşımda
evlenmiş, 22 senenin ardından boşanmıştım. "3
çocuğum var, eşimden 2 sene önce boşandım..." derken sözümü
kesti ve "Demek boşandınız!" dedi bir kaşını
havaya kaldırarak. Sanki bunu duymak hoşuna gitmiş gibiydi.
"Hımmm!" dedi başını aşağı yukarı
sallayarak.
"Yemek, temizlik falan yaparım." dediğimde, kız kahkahayla,
"Yemek mi?" dedi. İğrenç şekilde gülüyordu, alay ediyordu
benimle. O ara Haldun Bey kıza döndü ve "Demet, lütfen!" dedi biraz da
sert bir ses tonuyla. Onun bu sözü kızın suratını
ekşitti, yine de kıs kıs gülmeye devam etti. Haldun Bey,
"Anlıyorum, ama biz burada böyle birini aramıyoruz!" deyince kalbim
kırıldı. "Sağlık olsun!" dedim başımı
öne eğerek. Haldun Bey, "Biliyorsunuz, burası bir Casting
ajansı, reklamlara, filmlere falan oyuncu seçip yolluyoruz, bize böyle
birileri lazım. Müge Hanım sizden bahsetti, ama ben öyle bir şey
olacağını sanmıştım. Kusura bakmayın!" dedi.
"Neyse, sağlık olsun!" dedim yine, bu arada kalkmak için
hazırlandım.
Haldun Bey, "Bakın ne diyeceğim, buraya kadar gelmişsiniz,
eğer isterseniz sizi de aday havuzumuza alalım, patronlar da
baksınlar. Eğer uygun bir rol çıkarsa haber verelim size,
nasıl olur?" dedi. "Valla, nasıl olur bilmem ki?" dedim
utanmış halde. Ben yemek, temizlik işi zannederken, Haldun bey
oyunculuktan bahsediyordu.
"Olur, olur! Şöyle geçelim dilerseniz, içerde resimlerinizi çekeyim önce.
Bizim patronların çoğu Avrupa'da, onlara gönderelim resimlerinizi.
Zaten çalışmalarımızın da büyük çoğunluğu
Avrupa piyasası için. Onlar baksınlar, olursa beraber
çalışırız!" dedi. "Yani bilmem ki, nasıl olur? Ben
yani görüyorsunuz kapalı bir kadınım, öyle nasıl
oynarım ki, ne yapacağım ben?" dedim utangaç halde. "Canım
herkes ne yapıyorsa siz de onu yaparsınız, hem herkesin
oynayacağı bir rol vardır bu dünyada, değil mi?" dedi
kahkahayla. "İyi, nasıl isterseniz!" dedim ve beraber dediği
odaya geçtik.
Burası fotoğraf stüdyosu gibi bir yerdi. Kapının
karşısındaki duvarda kırmızı bir perde vardı
tavandan yere kadar uzanan. Aynı şekilde odanın penceresi de kalın
siyah bir perde ile kapatılmıştı. Haldun Bey duvardaki
perdenin önüne geçmemi söyledi. Kendisi de eline bir fotoğraf makinesi
aldı, spot ışıklar içeriyi güneş gibi
aydınlatıyordu. Aynı zamanda çok sıcaktı içerisi.
Haldun Bey bana, "Şöyle durun, tamam, şöyle dönün, çok iyi,
şimdi elinizi belinize koyun, tamam, çok güzel, şimdi de şu
elinizi şöyle tutun..." falan gibi şeyler söyleyerek poz verdirdi.
Daha önce hiç böyle bir şey yapmadığımdan çok heyecanlı
ve utangaçtım. Bir dakika kadar çekti resimlerimi.
"Tamam, şimdi bir de ufak bir video kaydı yapalım!" dedi ve
eline küçük bir el kamerası aldı. Bana, "Evet, Funda hanım,
kendinizden bahseder misiniz?" diye sordu beni kameraya çekerken. Utandım,
"Valla ne desem ki?" dedim. Haldun Bey, "Anlatın bir şeyler,
işte adım şu, yaşım bu, ne bileyim, evli misiniz?
Çocuğunuz var mı? Neler yapmaktan hoşlanırsınız
falan, anlatın yani!" dedi. "Şeey, adım Funda, 44
yaşındayım. Ev hanımıyım, 3 çocuğum var.
Yemek yapmayı, televizyon izlemeyi severim..." derken, "Tamam, bu
kadarı yeterli!" dedi Haldun bey kamerayı kenara koyarak.
Beklediğimden de kısa bir çekim olmuştu.
Haldun Bey, "Ben şimdi bu resimleri, videoyu gönderirim patronlara,
eğer onlar da okey derlerse bu iş olur, başlarız
çalışmaya. Büyük ihtimal okey diyeceklerdir. Hem hiç merak etmeyin.
Bu roller için öyle profesyonel olmaya gerek yok. Doğrusu sizinle
çalışmayı ben de çok isterim!" dedi gülümseyerek. Böyle
söylemesinden hoşlandım, hatta biraz utandım. Salona geçerken
yan odanın aralık kapısından içeri baktım göz ucuyla.
Odanın ortasında büyükçe bir yatak vardı, üzeri
dağınık haldeydi. Burası bir işyeriyse
yatağın ne işi vardı burada? Doğrusu çok
şaşırdım, ama soramadım bu nedir diye.
Haldun Bey telefon numaramı alırken, kendi de kartını
verdi. Ardından da kıza dönüp, "Demet, Funda hanımın aday
kartını doldurur musun!" dedi. "Tamam!" dedi kız isteksizce.
Haldun Bey içeri geçerken kız eline bir defterle kalem aldı ve
sorular sormaya başladı. "Adınız, yaşınız,
medeni haliniz, kimle yaşıyorsunuz, nerde oturuyorsunuz, eğitim
durumunuz?" tarzı soruların ardından bu kez de, "Boyunuz,
kilonuz, saç renginiz, ten renginiz, göz renginiz, kalça ve göğüs çevreniz
kaç santim?" gibi sorular sordu. "Bunlar ne için?" dediğimde, "Çekimler
için, bunları da istiyorlar!" dedi kız.
"Görüyorsunuz ya, başım kapalı benim, saçımın rengini
ne yapacaksınız ki?" dediğimde, "Valla orasını ben
bilmem, herkesten istiyorlar bunları, ister verin ister vermeyin!" dedi
beni ciddiye almıyormuş gibi yaparak. Zoruma gitti bu şekilde
davranması. "1.70 boyundayım, kilom 85. Saç rengim kumral, ten rengim
açık, göz rengim ela. Kalça çevrem 120, göğüs çevrem de 110." diye
yanıtladım. Çok utandım bunları söylerken ama belki de
kızın dediği doğruydu.
Az sonra Haldun Bey geldi, "Tamam, ben resimleri, videoyu maille gönderdim,
bakalım ne cevap gelecek!" dedi, ardından da, "Funda hanım, çok
memnun oldum, İnşallah çalışma imkanı buluruz!" dedi
yine gülümseyerek. Bu sırada kız Haldun Beye, "Abi ne zaman gelecek
bu herif, saat kaç oldu, daha işlerim var benim!" dedi serzenişte
bulunur gibi. Haldun Bey, "Tamam kızım, sabırlı ol,
ananın karnında nasıl durdun, geliyor, yoldayım dedi, sakin
ol!" dedi biraz da sinirle.
Haldun Bey beni yolcu edip arkamdan kapıyı kapatırken,
kızın, "Bu karıyı gerçekten oynatacak mısın?"
diye sorduğunu, Haldun beyinse, "Neden olmasın, çok güzel bir
kadın!" dediğini duydum. Kızın sözlerine ne kadar sinir
olduysam da, Haldun beyin sözlerine de bir o kadar sevindim, biraz da
utandım. Merdivenlerden tek tek aşağı inerken doğrusu
tuhaf duygular içindeydim. Yemek, temizlik işi diye geldiğim yerde
oyunculuk mesleğine giriş yapar gibi oldum. Ama bir taraftan da
burasının nasıl bir ajans olduğunu çözememiştim.
Birkaç gün sonra telefonum çaldı. Arayan Haldun beydi. "Funda hanım,
tebrikler. Patronlar sizi çok beğendi. İşle ilgili konuşmak
istiyoruz, müsaitseniz gelebilir misiniz?" dedi. Kalbim yerinden
fırlayacakmış gibi oldu. Sevinçten havalara uçacaktım. "Ne
zaman?" dediğimde, "Hemen, bugün halledelim bu işi!" dedi. "Tamam,
2 saate kadar gelirim!" dedim, "Bekliyorum!" dedi Haldun bey.
Annem, "Hadi İnşallah kızım, Allah yüzümüze bakar da, sen
de kazanırsın paranı!" dedi neşeyle. Hemencecik bir
duş aldım. Geçen gün giydiğimden daha dar gelen uzun beyaz
eteğimi giydim. Bu eteğimle beraber götüm epeyce
çıkıntı yaptı, ama umursamadım. Çünkü çok mutluydum,
sonunda benim de bir işim olmuştu, üstelik oyuncu olacaktım.
Üzerime de parlak, beyaz uzun kollu gömleğimi giydim.
Aldığım kilolar nedeniyle gömleğin düğmelerini bile zorlukla
ilikledim. Başımı ise kırmızı bir şalla
bağlayıp geçen günkünden daha yoğun bir makyaj yaptım.
Kırmızı, yüksek dolgu topuklu ayakkabılarımı
giydim ve neşe içinde Haldun Beyin işyerine, daha doğrusu
işyerime gittim...
Yolda yine bazı erkeklerin bakışlarını fark ettim
üzerimde, ama içimdeki sevinç nedeniyle çok da kafaya takmadım bunu. Yol
boyu kafamda hayaller kurdum. Acaba hangi dizide, yada reklamda
oynayacaktım. Kim bilir belki de bu yaşımdan sonra ünlü olacak,
paraya para demeyecektim.
Zile bu kez çekinerek değil, neşeyle bastım. Kapı az sonra
açıldı. 25-26 yaşlarında görünen, uzun boylu ve
yapılı bir genç açtı kapıyı. "Buyurun?" dedi
başını hafifçe yana yatırarak. "Haldun Beye
bakmıştım!" derken arkadan Haldun beyin neşeli sesi geldi.
"Ooo, buyurun Funda Hanım, buyurun!" dedi beni içeri davet ederek.
İçeri geçtim. Klima yine içeriyi soğutmuştu ve yine tüm perdeler
çekiliydi.
Haldun Bey koltuğa oturmamı işaret ederken, kendisi de
karşıma oturdu. "Patronlar çok beğendi sizi, çok natürel bir
yüzünüzün olduğunu söylediler. Hemen çekimlere başlamamızı
istediler!" dedi neşe ve heyecanla. Oysa ben ondan da
heyecanlıydım. İçimden (Bu patronlar her kimse, Allah onlardan
razı olsun!) dedim. Bu arada kapıyı açan genç masanın
kenarında ayakta durmuş konuşmamızı izliyordu. Haldun
Bey, "Nasıl, heyecanlı mısınız?" diye sorunca "Çook,
kalbim çarpıyor deli gibi!" dedim utanmış şekilde.
Haldun Bey gence dönüp, "Kaancığım, sana zahmet bir bardak su
getirsene, Funda hanım çok heyecanlı!" deyince, Kaan, "Tabii abi!"
dedi emir almış gibi. Az sonra verdiği suyu içerken,
Kaan'ın bakışlarının üzerimde gezindiğini fark
ettim. Haldun beye, "Demet hanım yok mu?" diye sordum, Haldun Bey, "Yok,
bugün işleri vardı biraz dışarda, bugün yok. Önemli
değil zaten, sizin onunla bir işiniz yok!" dedi gülerek. İki
erkekle aynı yerde olmaktan biraz çekindim doğrusu. İlk andaki
sevincin yerini şimdi bir tedirginlik almıştı.
Haldun Bey, "Sakin olun, heyecanlanmayın!" dedi gülümseyip. Ardından
elini arka cebine attı. Az sonra elindekini gösterip, "Buyurun, bu da ilk
ödemeniz!" dedi. Çok heyecanlandım. Hayatımda ilk defa emek vererek
para kazanıyordum, gerçi daha bir şey yapmasam da. Haldun Bey, "500
Dolar!" deyince, "500 Dolar mı?" dedim ağzımı bir
karış açarak. Bu kocamdan bana bağlanan aylık nafakadan
daha fazlaydı. Ben parayı çekinerek ve utanarak alırken, Haldun
Bey, "Merak etmeyin, bu ilk ödeme. Eğer sizi beğenirlerse bu ücret
daha da artacaktır, buna emin olun!" dedi.
"Çok teşekkür ederim, çok iyisiniz!" dedim mahcup şekilde.
Sonrasında Haldun Bey, "Şu sizi bizi kaldırsak nasıl olur?
Sen bana Haldun de, ben de sana Funda!" dedi gülümseyerek. "Olur." dedim
utangaçça. Bardakta kalan suyu içip, "Allah sizden razı olsun!" derken,
Kaan gülümsüyordu. Haldun ise, "Merak etme, her şey yolunda. Hazırsan
başlayalım mı?" deyince, "Hemen mi, ben şey zannediyordum,
hani konuşma olacak falan sanıyordum?" dedim. "Konuşma mı,
hıh, yaptık ya, bu neydi?" dedi hafif alaycı bir gülümsemeyle.
"Şeey, evet, öyle ama daha ne yapacağımı bile bilmiyorum
ben..." dedim. Bu sözlerime Haldun yerine Kaan cevap verdi ve "Merak etmeyin,
öğrenirsiniz, zaten çoğu bildiğiniz şeyler!" dedi aynı
alaycı gülümsemeyle.
Nasıl bir işti bu? Ne yapacaktım? Parayı çantama koyarken,
Haldun, "Şöyle geçelim!" dedi kendisini takip etmemi isteyerek. Onun
peşinden ürkek adımlarla ilerledim. Kaan'sa arkamdan geliyordu. Az
sonra Haldun içinde yatak olan odaya girince, içimi bir korku kapladı.
Yutkundum, bu ne demekti böyle? Odanın penceresi tavandan yere kadar inen
siyah, kalın kadife bir perde ile kapanmıştı. Perdenin
kenarları da bantlarla duvara
yapıştırılmıştı. Dışardan hiç
ışık girmiyordu odaya. Üzerine kırmızı
çarşaf serili yataktan başka eşya niyetine bir şey yoktu.
Yatağın kenarında ise birkaç kamera ve kamera ayağı
vardı.
"Şeey, Haldun Bey, yani Haldun, yani, ne demek oluyor bu, nasıl bir
iş olacak anlamadım. Ne yapacağım ben?" dedim. Korkuyordum,
iki yabancı erkeğin arasında kalmıştım. Haldun
salondaki gülümseyen, neşeli yüz ifadesini bir kenara bırakıp,
oldukça ciddi bir şekilde, "Sikişeceksin!" dediğinde,
başımdan aşağı kaynar sular döküldü...
[Funda]
|