Dolar Çok Yükselince Annem Yaraklara Geldi! (1) (Necmi 27 Y., Mersin)
Merhaba, adım Necmi. 27 yaşındayım.
Mersin'de üvey annemle birlikte yaşıyorum. Babam ölünce
oturduğumuz evle küçük bir bakkal dükkanı miras olarak kaldı.
Ancak dükkan uzun zamandır kapalıydı. Babam son senelerinde yatalak olduğu için kapatmıştı
bakkalı.
Annem sürekli bakkalı yeniden açıp işletmeye devam etmemi, onun
babamın emaneti olduğunu söyleyip durdu. Babamın
çalıştırdığı zamanlarda bile doğru düzgün iş yapmayan dükkan için, "O bakkal bize ata
baba yadigarıdır, nasıl kapatırız oğlum?" diyerek
beni ikna etmeye çalıştı uzun zaman.
Özel sektörde iyi kötü maaşlı bir işim ve
sigortam olduğu halde annemin ısrarlarına dayanamayıp
işimi bıraktım ve bakkalı yeniden açtım. Uzun zaman kapalı kaldığı için dükkan bakımsız
kalmıştı. Hem içeriyi yenilemek hem de yeni mallar koymak
gerekiyordu. Ama bunun için de para gerekliydi.
Elimdekilerden hariç annemin iki bileziğini bozdurdum.
Üzerine de bankadan kredi çekmek istedim, ama alamadım. O zaman bir
arkadaşım vasıtası ile tanıştığım,
Abuzer adında bir tefeciden borç para istedim.
Abuzer'in gerçek işi araba galericiliğiydi.
Parayı Türk Lirası istediğim halde Abuzer bana Dolar ile borç
vereceğini söyledi. "Ben sadece Dolar'la para veririm, işine gelirse!" demişti. Anneme konuyu
açtığımda, "Olsun oğlum, Lira olsun Dolar olsun önemli
değil, yeter ki biz açalım orayı, Allah
büyük, beraber çalışır öderiz!" deyince, ben de Abuzer'e gidip
senet karşılığında parayı aldım.
Dükkanın içini yeniledim, yeni mallar koydum. Annem de
babamın zamanında olduğu gibi bana yardım ediyor,
çalışıyordu. Satışlar ilk zamanlar idare ediyorsa da
sonradan iyi gitmemeye başladı. Satışların çoğu
veresiyeydi. Veresiye defteri iyice şişmişti ama tahsilat çok
azdı. Aynı zamanda etrafımız ucuzluk marketleri ile
dolmuştu ve insanlar oralardan parası yoksa bile kredi kartı ile
alışveriş yapıyordu. Benim küçük bakkalıma
uğrayan kalmamıştı.
Abuzer'in ilk birkaç taksitini ödeyebilmiştim sadece. Satışların iyi gitmemesinin
üzerine Dolar da çok yükselince iflahım kesilmişti. Eski Doğan
marka arabamı sattım, ama o bile kurtarmadı beni. Annem de
elinden geldiği kadar bana destek olmaya çalışıyordu, ama
hiçbiri işe yaramıyordu.
Borçları ödeyemez hale gelince Abuzer'in tehditleri
başladı. Beni devamlı arayıp parasını istiyor,
küfür ediyordu. Annem de bu durumdan korkuyordu doğal olarak. Annem onunla konuşarak anlaşmamı istiyordu.
Ben de ona adamın anlaşmaya yanaşmadığını,
parasını istediğini söylüyordum.
Annem, "Beraber gidelim oğlum. Ben konuşur
anlatırım derdimizi. Kadın olduğum için bana bir şey
diyemez. Hem tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.
Ucunda ölüm yok ya!" diyordu sürekli. Ben de sonunda, "Tamam!" dedim ve bir
akşamüstü beraber tefecinin yolunu tuttuk...
Abuzer beni görünce, "Parayı mı getirdin?" dedi
sert bir sesle. Benden önce annem atılıp, "Yok Abuzer Bey, konuşmaya geldik!" dedi. Bunun Abuzer için bir anlam ifade
edeceğini sanmıştı annem, ama yanılıyordu. "Ne
konuşacaksınız?" dedi masasından hiç kalkmadan. Annem gene benden önce davranıp, "Sen ayağına gelen
misafire böyle mi davranıyon?" dediğinde ayağa kalktı.
Parlak kumaşlı pantolonunu çekip kirli, sarı
dişlerini göstererek güldü ve "Kim bu, anan
mı?" diye sordu. "Evet!" dediğimde, annem, "Anasıyım, senle konuşmaya geldik!" dedi yine. "İyi iyi,
şöyle geçin, konuşalım bakalım, ne
konuşacaksak?" dedi ve eliyle arka taraftaki bir yeri gösterdi.
Biz oraya geçerken galerinin cam
kapısını kilitlediğini gördüm. Anneme uyup gelmekle hata
ettiğimi o zaman anladım. "Anne gidelim, bu herifle konuşulmaz!"
diye fısıldadım kulağına. Ama annem, "Ne diye gidelim oğlum, daha yeni geldik, dur hele!" dedi karşılık olarak.
Annem konuşarak işi çözebileceğimizi sanıyordu
halen. Abuzer'i yeterince tanımıyordu.
Geçtiğimiz yer önden paravanla ayrılan oda gibi
bir yerdi. Dışardan görünmüyordu burası. İçerde bizden başka Abuzer'in üç adamı daha
vardı. Kalın bir
sigarayı ortalarında
dolaştırıyorlardı, içtiklerinin esrar olduğunu
anladım. Üçü de tekin tipler değildi. Borç almaya geldiğim zaman
da görmüştüm onları. Vakkas ve Halim'in hapisten yeni
çıktığını, Remzi adındaki diğerinin de bir sürü
suçtan sabıkalı olduğunu duymuştum.
İçlerinde en büyük görüneni Vakkas'dı. Vakkas
bana, "Hoş geldin gardaş!" derken diğer ikisinin gözü annemin
üzerindeydi. Anneme yine, "Gidelim, başımıza iş açacaklar!"
diye fısıldadım, ama annem, "Dur hele oğlum Allah Allah,
konuşalım önce!" diyerek beni tersledi. Adamlardan o da çok
rahatsız olmuştu, ama bir şey diyecek hali yoktu. Benden çok o
gelmek istemişti.
Abuzer yanımıza gelince annem hemen konuyu
açtı. Abuzer alaycı bakışlarla bir bana bir anneme
bakıp duruyor ama annemin konuşmasını hiç dinlemiyordu.
Ancak annem konuşmasını bitirince, "Hanım bırak
şimdi bu süslü lafları, ben paramı istiyorum!" diye sert bir
karşılık verdi.
Annem, "Yeniden düzenle borcumuzu, ödemeyecek değiliz,
kaçmıyoruz. Ama Dolar çok yükseldi, belimizi büktü. Ödeyemiyoruz bu
şekilde. Borçlarımızı Türk Lirasına çevir, öyle senet
yap ödeyelim!" deyince, Abuzer, "Ben oğluna en başında sadece
Dolar veririm dedim, sen de tamam demişsin, ben de verdim. Şimdi kalkmış benden Türk Lirasıyla senet
istiyorsun, benim alnımda enayi mi yazıyor
koca karı. Ben sadece Dolar'la para veririm, bunu bana gelen herkes de
bilir. Hem ben banka mıyım yeniden düzenleme yapayım. Ben yeni
senet falan yapmam, ya borçlarınızı getirirsiniz yada senetleri
işleme koyarım, neyiniz var neyiniz yok elinizden alırım!"
dedi karşılık olarak.
İçerdeki ortam gittikçe elektriklenmeye
başlamıştı. Abuzer bana, "Sen adam değil misin lan ananı da alıp gelmişsin buraya pezevenk!"
deyince, "Düzgün konuş!" dedim öfkeyle. Ancak Abuzer düzgün konuşacak
bir tip değildi. Annem de, "Abuzer Bey sen nasıl konuşuyorsun?"
deyince, Abuzer, "Senden mi öğrenecem ben nasıl
konuşacağımı?" dedi yanıt olarak.
Sonra da, "Bu parayı sike sike ödeyeceksiniz!" deyince, annem, "Sen nasıl konuşuyon?" dedi
bağırarak. Abuzer karşısında kadın olmuş,
erkek olmuş
fark etmeksizin konuşan biriydi. Annemin
bağırmasına karşılık, "Bana bak koca karı,
ya parayı ödersiniz yada ben başka türlü almasını bilirim!"
dedi sertçe.
Abuzer'in bu sözleri üzerine annem, "Sen tefecilik
yapıyorsun, seni polise söyliycem!" dediğinde kıyamet koptu.
Abuzer anneme küfretmeye başladı. Bunun üzerine Abuzer'in üzerine
yürüdüm
ama araya adamları girdi. O kadar öfkelenmiştim ki orada bizden hariç üç kişi olduğunu
unutmuştum.
Abuzer'in adamları beni tutarak vurmaya başladılar.
Üç kişi oldukları için gücüm yetmiyordu.
Abuzer de annemi kolundan ve ağzından tutmuş bağırmasını hareket etmesini önlüyordu. Annem elinde
kuş gibi çırpınıyordu. Beni epey
hırpaladılar. Ağzım yüzüm kan içinde
kalmıştı.
Abuzer, "Sen laftan anlamıyorsun, sana bir ders
verelim de aklın başına gelsin!" dedi anneme. Arkasında
kalan bir kapıyı açarak annemi içeri sürüklerken adamları da
beni tutup oraya götürdüler.
Burası penceresi olmayan dikdörtgen şeklinde bir
odaydı. Uzun duvarlardan birinin önünde metal bir karyola vardı.
Odanın duvarlarına arabesk şarkıcıları ile pørnø
dergilerden kesilmiş sayfalar
yapıştırılmıştı bir sürü. Üzerine gazete
kağıdı serilmiş küçük bir masa ile önündeki sandalyeden
hariç başka da eşya yoktu.
İçerinin bu görüntüsü başımıza
gelecekler konusunda beni fena korkuttu. Annem duvardaki pørnø resimlere
bakmamak için gözlerini kaçırarak, "Allah belanı versin hayvan herif,
bırak beni, bırak kolumu, bırakın bizi, oğlumu
bırakın!" diye feryat etmeye başladı. Ama kolunu
sıkıca tutmuştu Abuzer ve annemin gücü ona yetmiyordu. Ancak
boştaki sol eliyle Abuzer'in suratına tokat atmaya muvaffak oldu. Ama
bunun karşılığı suratına yediği tokatla
yumruk arası bir darbe oldu. Annem sarsılmıştı, Abuzer
iri yarı güçlü bir adamdı ve kodumu oturtan tipteydi.
Adamlarına, "Bağlayın şunu!" dedi
sandalyeyi göstererek. Adamları masanın önündeki metal kahvehane
sandalyesine oturttular zorla ve nerden bulduklarını bilmediğim bir
(plastik kablo bağlayıcı) Cırt kelepçe ile ellerimi arkadan
bağladılar. Ayaklarımı da aynı şekilde Cırt
kelepçelerle sandalyenin ayaklarına bağladıktan sonra
ağzımı da koli bandı ile bantladılar.
Abuzer bunlar olurken annemi tutmaya devam ediyordu. Annem
sürekli kurtulmak için çırpınıyor,
ağlıyordu. Bense olacakları tahmin ediyordum. Öfke ve utançla başımı eğdim. Abuzer'in gözümün
önünde annemi sikeceğini anlamıştım.
Abuzer başıyla işaret yapınca Vakkas
belinden bir silah çıkarıp başıma dayadı. Silahı
gören annem kireç gibi oldu. Abuzer'in elinden kurtulup bana sarıldı
sıkıca ve "Yapmayın, vurmayın oğlumu!" diye bağırdı. Abuzer, "Bak hanım,
oğlunun
ölmesini istemiyorsan dediğimi yapacaksın!" dedi öfkeyle
ve yeniden annemi kolundan tutup kendine çekti.
Annem korkudan hıçkırarak ağlıyordu.
Abuzer sözlerini tekrarlayınca, annem, "Tamam yapıcam, ne olur yapıcam, bırakın oğlumu, bırakın!"
dedi
gözyaşları arasında. Abuzer bunun üzerine Vakkas'a tekrar
işaret yaptı ve o da silahı başımdan çekti.
Abuzer anneme, "Bu akşam bizi
memnun edeceksin, yoksa oğlunu öldürürüz!" dediğinde, annem, "Ne
demek istiyorsun?" dedi titreyen sesiyle. Abuzer, "Bu akşam seni sikeceez, itiraz edersen oğlun ölür!"
dediğindeyse
annem önce şoka uğradı, sonra da suratına
vurmaya çalıştı, ama Halim ve Remzi engel olup annemin
kollarını tuttular.
Abuzer, "Karar senin!" dedi sakin bir sesle. Bu arada ben
de sandalyede kıpırdanıp kurtulmaya çalışınca
Vakkas tekrar başıma silah dayadı. Annem silahı görünce, "Tamam, yapıcam, bırakın oğlumu,
yapıcam!" dedi korkuyla. Salya sümük ağlamaya devam ediyordu.
Dudakları istemsizce titriyordu.
Şimdi annem dört adamın ortasında çaresiz
kalmıştı. Ben elim kolum ve hatta ağzım
bağlı halde karşısında hiçbir şey yapamadan
oturuyordum sandalyede. Abuzer sırıtıp, "Ha şöyle yola gel!"
dedi, kirli ve sarı dişlerini göstere göstere gülerken. Ardından
Halim ve Remzi'ye, "Siz çıkın!" dedi, ikisi de sırıta
sırıta çıkarken başıma silah dayayan Vakkas kaldı
içerde.
Adamlar çıkıp kapıyı kapatınca
Abuzer soyunmaya başladı. Az sonra üzerinde sadece siyah
çorapları ile kalmıştı. Yarağı inik
halde bile kasıklarından aşağı sarkıyordu. Annem başını öte tarafa çevirmişti, ağlamasına devam
ediyordu. Abuzer yarağını bana doğru
sallayıp, "Bununla sikecem ananı, amına koduğumun
çocuğu, benim paramı vermemek neymiş görürsün!" dedi. Sonra da
anneme, "Hadi yala!" diye bağırdı.
Annem hareketsiz kalınca, "Yala ulan orospu!" diye
daha yüksek sesle bağırdı bu sefer. Elinde silah olan Vakkas da
annemi omuzlarından tutup zorla diz çöktürdü Abuzer'in önünde. Abuzer'in
elinde tespih gibi salladığı yarağı şimdi tam
karşısındaydı.
Annem, Remziye adında, 50 yaşında,
kapalı, tesettürlü ve namazında niyazında bir
kadındır. Beni kendisinin doğurmadığını,
çocuğu olmadığı için babamın yeniden evlendiğini,
öz annemin babamın ikinci karısı olduğunu, beni
doğururken de öldüğünü biliyordum. Yani gerçekte üvey annemdi, beni doğurmamıştı, sütünü emmemiştim.
Ama buna rağmen aramızda özlük üveylik gibi
bir durum çok nadir olmuştu. Geçmişte birkaç defa beni çok
sinirlendirdiği zamanlarda öz değil üvey annem olduğunu
söylemiştim yüzüne. O zaman da, "Doğru söylüyorsun, seni ben doğurmadım!" diyerek
başını eğmişti.
Onu değil başı açık, üstelik Mersin
gibi bir yerde kısa kollu giyerken bile görmemiştim.
Beyaz tenli, uzun yüzlü, hafif kilolu bir kadındı. Boyu 1.72 idi.
Dışarı çıkarken her zaman üzerinde manto veya pardesü olurdu. Başı hep bağlıydı.
Bugün de öyleydi. Üzerinde
kolları lastikli ve ayaklarına kadar inen, fermuarlı lacivert
renkli bol bir pardesü, başında da omuzlarını ve
göğsünü örten siyah beyaz puantiyeli türbanı vardı.
Ayakları 40 numaraydı ve eskimiş siyah kolej
ayakkabılarını giymişti yine.
Karşısındaki Abuzer ise 45
yaşında, esmer, uzun boylu ve iri yarı, oldukça kıllı
pos bıyıklı bir adamdı. 3
karısı ve 14 çocuğu olduğunu ondan para almaya
geldiğimde söylemişti, övünerek anlatmıştı bunu.
Annem şimdi Abuzer'in önünde diz çökmüş
durumdaydı, başı eğik halde ağlıyordu. Buraya
gelmekle büyük hata etmiştik. Annem sözlerimi dinlememişti hiç.
Şimdi içinde olduğumuz durumdan benim kadar o da suçluydu. Üstelik
beni bakkalı açmaya ikna eden, Abuzer'den Dolarla borç almama sebep olan
da oydu. Annemin suçları belki benimkinden de fazlaydı.
Abuzer yarağını sallamaya devam ediyordu. Bu
haliyle uzun ve kalın bir sosise benzeyen yarağını annemin
tam ağzının önünde sallarken, "Yalasana lan amcık!" dedi sırıtarak. Bu sırada bana da bakıp gülüyordu. Annem
başı öne eğik halde, "Oğlumu çıkarın
dışarı, onun önünde yapmayın bari
kitapsız herifler!" dedi ağlamalarının arasında.
Ancak Abuzer annemin çenesini kavrayıp
başını kaldırdı ve zorla bana baktırdı. Annemin
gözleri ağlamaktan şişmişti, "Oğlun da görecek, benim paramı vermemek neymiş görsün!" dedi
öfkeyle. Annem utançla gözlerini kaçırıyordu bu sırada. Bana
bakmamak için direniyordu.
Abuzer tekrar, "Yala!" diye bağırdı. Bir
müddet tedirgin duran annem daha sonra Abuzer'in yarağını
ağzına aldı. Önce ne yapacağını bilmiyormuş gibi durdu ama sonra sağ eliyle yarağını tutup
kafasını da pipetten su içiyormuş gibi
çekmeye, emmeye başladı. Abuzer annemin başını
türbanı üzerinden okşayıp, "Ohhh, çok güzel, yala benim orospum,
yala sürtük!" demeye başladı bu anda.
Çaresiz bir halde karşımda yaşananları
görmemek için başımı eğip gözümü kapadım, ama kafama
silahın kabzası ile sert bir darbe yedim. O ana kadar sessiz duran
Vakkas, "Bak da gör orospu çocuğu, anan nasıl sakso çekiyor izle!"
dedi kahkahayla. Ardından da, "Eğer izlemezsen anan gibi seni de
sikeriz, sana etek giydirir kadın yaparız, orospu yaparız,
anladın mı orospu çocuğu?" dedi. "Biz adamı madam
yaparız ulan!" diye adeta kükredi Abuzer bana bakarak. Bu anda annem de
ağzındaki yarağı çıkarttı, korku ve utançla
kısa bir süre baktı bana.
Annemin yarağını ağzından
çıkartması Abuzer'in hoşuna gitmedi. Çenesini sıkıp,
"Sen devam sürtük!" dedi öfkeyle. Annem ses çıkartmadan
kaldığı yerden devam ederken Abuzer de başını iki eliyle üstten sıkıca tutmuştu. İlk
başta inik olan yarağı annemin emmeleri ile kalkmaya
başlamıştı. Annem şimdi başını ileri
geri oynatarak yarağını emerken sağ eliyle de
sıvazlıyordu. Gözleri kapalı halde dizlerinin üzerinde ileri
geri sallanıyordu ara sıra.
Abuzer'in yarağı kısa süre içinde bir roket
gibi havaya dikilmiş ve annemin ağzını doldurmaya
başlamıştı. Yarağının kafasının
annemin ince beyaz yanaklarında yaptığı
şişkinliği görüyordum. Annem yine gözleri kapalı, bazen
sağ bazen de sol eliyle yarağını sıvazlıyor ileri
geri oynattığı başı ile ağzına almaya devam
ediyordu. Ara sıra gözlerini açıp ağzına gelen
sıvıları parmağının ucu ile temizliyordu. Sonra
da kaldığı yerden devam ediyordu. Abuzer'in yarağından
akan zevk sıvılarıydı bunlar.
Yüreğim çaresizce güm güm diye atıyor,
karşımda yaşananları bir sinema filmi izler gibi
izliyordum. Abuzer annemin başını sıkıca tutmuş şimdi kendisi yarağını
ağzında ileri geri
oynatıyordu. Annemin gözlerinden akan
yaşlara dudaklarından ve çenesinden akan salyalar, tükürükler
karışıyordu. Öğürür gibi sesler çıkartıyordu.
Bu ara annem başını öbür tarafa çevirmek
istediğinde Abuzer yarağı ağzında olduğu halde
annemin başını tutup bana çevirdi. O an annemle göz göze geldik. Annemin yaşadığı utancı
hiçbir kelime anlatamazdı.
Benim de ondan aşağı kalır
yanım yoktu. Abuzer hem bana hem anneme ağır küfürler edip durdu
bu anlarda.
Abuzer dizlerini biraz öne kırmış ve
eğilmişti. Annemin başını benden yana çevirmiş
sıkı sıkı tutuyor, onun hareket etmesine engel oluyordu. Annem
boştaki ellerini havada sallıyor, zaman zaman Abuzer'in
kalçalarını tutuyor ama çoğunlukla kendini kaybetmiş
şekilde oraya buraya oynatıyordu.
Abuzer annemi ağzından sikiyordu. Ona sakso
çektirmiyor, ağzından sikiyordu resmen. Yarağı artık
kocaman kalın bir patlıcana
dönüşmüştü ve annemin boğazına kadar girip
çıkıyordu. Annem gözlerini benden kaçırmaya çalışsa da içinde olduğu durumda bunu yapamıyordu.
Ben de Vakkas'ın kafama
dayadığı silah nedeniyle ne başımı
eğebiliyordum ne de gözümü kapatabiliyordum. Karşıma, anneme
bakmaktan başka çarem yoktu.
Vakkas da benim gibi olan biteni izlerken
fermuarını açıp dışarı
çıkardığı yarağını okşamaya
başlamıştı. Sağ eliyle silahı tutarken sol eli> yarağındaydı. Kara kuru, ince uzun bir
adam olan Vakkas'ın yarağı da uzun kara bir patlıcan
gibiydi. Bir bana bir anneme bakıyor ve pis pis
sırıtıyordu.
Zaman ilerledikçe Abuzer'in yarağı annemin
ağzına ancak yarısına kadar girer olmuştu. Annemin
ağzı daha fazla açılmıyordu. Gözyaşları,
tükürükler, salya ve sümük hepsi birbirine karışmıştı. Abuzer adeta bir kadını domaltmış
sikiyormuş gibi
sikiyordu annemin ağzını. Kasıkları annemin
ağzına şiddetle vuruyordu. Şişmiş
ve küçük birer topa dönüşmüş taşakları sallanıyor,
annemin çenesine çarpıyordu ara ara.
Abuzer'den böğürtüler, homurtular ve inlemeler gelmeye
başladığında hareketleri de çoğalmış,
hızlanmıştı. Annem artık nefes almakta bile zorluk
çekiyordu. Abuzer'in zorla benden yana çevirdiği uzun beyaz yüzü
kıpkırmızı olmuştu.
Derken odanın içi Abuzer'in ayı gibi çıkardığı
seslerle çınlamaya başladı. Annemin ağzındaki
yarağından akan koyu beyaz dölleri gördüm. Annemin ağzından
çenesine, türbanına ve pardesüsüne akıyordu döller. Abuzer annemin ağzına
boşalmıştı. Boşalırken de ileri geri hareketlerle
yarağını annemin ağzına sokup çıkartmaya devam
etti.
Sonunda durduğunda çıkardı yarağı
ağzından. Annem başını öbür tarafa çevirdi, ellerini
ağzına götürüp öğürmeye başladı. Vücudu
sarsılıyordu. Bu sırada Vakkas kirli bir el havlusunu anneme uzattı. Annem havada kaptığı
havlu ile
ağzını kapattı. Uzun uzun öğürmeye devam ederken
kusacağını sandım ama aksine kusmadı. Abuzer'in
ağzına akıttığı
döllerini yutmuştu.
Kendine geldiğinde havlu ile yüzünü gözünü de sildi.
Ağlaması kesilmişti. Dizlerinin üzerindeydi halen. Bana hiç bakmıyordu.
Abuzer Vakkas'a, "Hadi aslanım, geç bakalım sıra sende!" dedi
sırıta sırıta. Sonra da, "Bu karı yanıyor ha,
manyak yanıyor hem de. Karı milletinden iyi anlarım ben, acayip yanıyor. Görüntüsüne bakma. Yanmayan
karı döl yutmaz Vakkas, yanmayan karı döl yutmaz, bu orospu hepsini
yuttu!" dedi gülerek. Sonra da suratıma bir tokat atıp, "Senin anan
yanıyor lan orospu çocuğu, baban hiç sikmemiş mi bu garibi?"
dedi kahkaha atarak.
Babam öldüğünde 70 yaşındaydı, annemle
aralarında 20 yaş fark vardı, son birkaç senesinde de yatalaktı. Doğal olarak annem uzun
yıllardır cinsel ilişkiye girmemişti. Bir kadın olarak
onun da cinsel ihtiyaçları vardı elbette, ama bunun Abuzer
tarafından böyle dile getirilmesi kanıma dokundu. Annem için, "Yanıyor
bu kadın!" demesi beni çok sinirlendirdi. Hatta annemi sikecek
olmasından bile çok. Ama sinirlensem de yapabileceğim hiçbir şey
yoktu.
Derken Vakkas elindeki silahı Abuzer'e uzattı ve
soyunup annemin önüne geçti. Çoktan kalkıp sertleşen
yarağını tutarak, "Hadi bakalım, sıra bende!" dedi
sırıtarak.
Annem fısıltılı bir sesle, "Çocuğu
çıkarın dışarı, Allah aşkına
çıkarın!" dediğinde, Abuzer, "Çıkmayacak
ulan!" dedi sinirle. Sonra da annemin kafasına tokat attı. Annem
sesini çıkartmadı bu tokattan sonra. Gözlerinden akan birkaç damla yaşı
sildi. Başını kaldırıp, "Dizlerim
ağrıdı, şu yastığı verin bari!" dedi
Vakkas'a.
Vakkas yatağın üzerindeki kirli
yastığı alıp uzattı anneme. Annem bunu dizlerinin
altına koydu. Şimdi Vakkas'ın yarağını
ağzına alacaktı...
[Necmi]
|